is he okay

225 23 39
                                    

"Yazık ya

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Yazık ya... Olan her şey ona olacak."

Pijamalarımla salona girdiğimde annemle babam koltukta yan yana oturup televizyonu izliyordu. "Günaydın." dedim ikisine de bakarak.

Mutfağa kendime kahve yapmak için gittim. Makineden birkaç bir şeye bastıktan sonra kahveyi beklerken telefonuma bakmaya başladım.

"Bu senin çiçekçiye gelen çocuk değil mi?" Babamın söylediği şeyin ardından annemin onaylayan sesini duydum. "Günlerdir gelmiyordu." dedi ardından annem de.

Kahveyi elime alıp konuştukları şeyi merak ettiğim için mutfaktan çıkıp yanınlarına geldim. "Ne konuşuyorsunuz?"

"Birkaç gün önce gördüğün bir çocuk vardı, Jeno." Kafamı salladım, kahvemden bir yudum aldım. "Babası hapse atılmış." Kaşlarım şaşkınlıkla kalktığında babama baktım. "Neden?" dedim bir şey anlamadığım için. "Borçları varmış." dedi annem. "Şirketleri iyi durumdaymış, kişisel borçları yüzündenmiş."

"O kadar mı çokmuş?" Şaşkınca sorduğumda annem kafasını salladı. "Herhalde." dedi. "Öyle olmalı."

"Ben çıkacağım birazdan." dedim konuyu değiştirerek. "Kütüphaneye gideceğim, ders çalışmam lazım."

Kendimi annemle babamın ortasına, koltuğa, bıraktım. Babamın omzuna yaslandım. "Dükkana bakman lazım Jimin." dedi annem. "Toprak almaya gitmem lazım, çiçeklere bakman gerekiyor."

"Anne..." diye mırıldandım. "Babam gitse..."

"Akşam nöbetim var Jimin, dinleneceğim bugün." Ofladım, ders çalışmak istiyordum. Yapacak çok şeyim vardı çünkü. Çiçekçiye gidersem günümün yarısından fazlası yok oluyordu.

"Oflama." diyerek ayağa kalkan anneme baktım. "Hazırlan hadi, seni bırakayım."

"İstemiyorum." İsyan etmek ve babamdan destek almak için ona döndüğümde telefonuna bakıyordu. "Baba..." diye mırıldandım. "Annen ne diyorsa öyle Jimin, kalk." dedi.

Yarım saatin ardından kendimi çiçekçide bulmuştum. Kasanın arkasındaki sandalyede oturuyordum. İçeride minik bir sera vardı. Annem çiçekleri genellikle hazır alıyordu ama kendi yetiştirdiği bazı çiçekler de vardı. Arar sıra topraklarını değiştiriyordu. Bugün bunun sırası vardı. Bir gün bile gecikse çiçeklerin mahvolduğunu söylüyordu, buraya gelirken de sürekli çiçeklerle ilgilenmemi söylemişti. Eşyalarımı burada bırakıp içeri gitmeye karar verdim. Şimdi yapmasam sonra yapmak zorunda kalacaktım.

Annemin istediklerini yapıp geri geldiğimde aradan sadece bir saat geçmişti. Annemin gelmesine nereden baksanız daha iki saat vardı. Çiçekçiyi düzenleme umudu ile etrafta dolanmaya başladım. Bozulmuş olan çiçekleri topluyordum.

Önüne geldiğim frezyaları incelerken birkaç gün öncesi aklıma geldi. Jeno ve sevgilisinin geldi gün bunlardan almışlardı. Çok mutlu görünüyorlardı, muhtemelen artık öyle değildi. Babası hapse atılmıştı.

Arka cebime sıkıştırdığım telefonu çıkardım. Aeri'yı aradım. "Selam." dedim telefonu açtığında. Birkaç dakika öylesine konuştuktan sonra "Bir şey isteyebilir miyim?" dite sordum.

"Jeno'nun numarasını bulabilir misin?"

"Jeno?" dedi anlamayarak. Kimden bahsettiğimi anlamamış olmalıydı. Altı üstü yanında bir kez bahsi geçen birinden bahsedeceğimi düşünmemiş olmalıydı. "Şu geçen gün sevgilisi ile gelen vardı ya. Sen söylemiştin kim olduğunu."

"Ha." diye mırıldandı. "Nereden bulayım ben onun numarasını Jimin?"

"Bulursun. Birilerine sorsana."

"Ne alaka, kafayı mı yedin? Çocuğun sevgilisi varmış, ne yapacaksın?" Söylediği şey üzerine kaşlarımı çattım. "Merak ettim sadece." diye mırıldandım. "Haberleri görmedin mi?"

Jeno'yla konuşmamız iki kereden ibaretti ama ne olduğunu merak ediyordum. Ona karşı daha önce hissetmediğim bir samimiyet hissetmiştim, onun da etkisi vardı bunda. Karşı karşıya geldiğimiz iki seferde de bana oldukça samimi yaklaşmıştı, kendimi yakın hissetmiştim ona karşı. Ne kadar on kelimeden fazla konuşmamış olsak da... Nasıl olduğunu merak ediyordum.

"Sorayım." dedi. Birkaç saniye içinde yanında kim varsa ona bir şeyler söylemeye başladı. "Ne diyorsun Mark ya?"

"Siz yine birlikte misiniz?" Kavga ettikleri, ne olduğunu anlayamadan geçen günden sonra barışmışlardı. Aralarında hâlâ ne olduğunu çözebilmiş değildim. Daha fazla sorgulamamaya karar vermiştim artık. İkisi de çok yoruyordu.

"Yemek yiyoruz." dedi. "Gel istersen sen de."

"Çiçekçideyim. Annemin işi varmış, beni buraya bıraktı. Gelemem."

"Biz gelelim." dedi. Ardından da "Ayrıca..." diye mırıldandı. "Mark, Jeno'yu tanıyormuş. Atıyor sana numarasını." Kaşlarımı çattım. Jeno'nun numarasını bu kadar hızlı bulmayı beklemiyordum. "Ne alaka ikisi?"

"Arkadaşlarmış." dedi. "Baya da yakınlar anlaşılan."

Arkadan Mark'ın sesi geldi. "Seni götürmeye çalıştığım bir parti vardı, Jeno'nun partisiydi."

"Beni partiye götürmeye çalışmadın Mark."

"Ne?" dedi. Bütün konuşmalarını duyabiliyordum, tartışmaya başlayacaklarını hissediyordum. "Geçen hafta sordum Aeri."

"Sormadın Mark, başka bir kıza sorduysan unutmuşsundur."

"Ben kapatıyorum." dedim. "Teşekkür ederim." Başka bir şey söylemelerine izin vermeden telefonu kapattım. Gerçekten sürekli tartışmalarının arasında oluyordum. Nefret ediyordum bundan, sakin bir hayat yaşamak istiyordum.

༘ *🥽✩°̥🐰࿐୨୧

Yaşarsın Jimincim.

De ben sana sakin bir hayat yaşatmam. dkakfmsöföm

third of december [karina & jeno]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin