Yavaş adımlarla bahçede dolanıyordum. Sınav haftasına çok az kalmıştı ve ben iyice test kitaplarına ağırlığımı vermiştim. Uykusuz kalmaya da çoktan başlamıştım. Bu kadar şeye rağmen kimyayı hâlâ yapamamak beni çıldırtacak neredeyse.
Mert'ten yardım almayı hâlâ ciddi ciddi düşünüyorum. Birkaç gün önce okul kütüphanesinde yaşanan olaydan beri bir daha cesaretimi toplayamadım. O gün anlık gelen cesaretle yanına gidebilseydim bu iş tamamdı. Gelen bir mesajla ışık hızıyla kütüphaneden çıkacağını hiç düşünmemiştim.
Derin bir iç çekerek adımlarımda olan bakışlarımı bahçede gezdirdim. Bir tane bankta bakışlarım takılı kaldı. Sanırım o kitap okuyan kişi Mert'ti. Evet Mert!
Belkide tekrar deneyebilirim. Belki de o an bu andır.
İçime derin bir nefes çektim ve hızlı adımlarla Mert'in oturduğu banka yöneldim. Yanına vardığımda sakince banka oturup ona bakmaya başladım. Okuduğu kitaptan başını kaldırıp yanına oturan kişiye baktı. Beni gördüğünde tek kaşı havalandı.
Elindeki kitabı kapatıp muzip bir sırıtışla arkasına yaslandı. Bir kolunu bankın arkasına attı. "Hayırdır ufaklık? Sen benim yanıma uğrar mıydın?"
Zoraki bir şekilde gülümseyip başımı salladım. "Uğrayabiliyor muşum demek ki değil mi?" Dilini ağzının içinde gezdirdikten sonra bedenini bana döndürdü. "Çıkarsana sen şu ağzındaki baklayı." Hadi ama o kadar da belli ediyor olamam. Gerçi Mert'in yanına gelmem bile bir şeylerin habercisi.
"Senden bir şey isteyeceğim."
"Dinliyorum?" Önüme düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve derin bir nefes aldım. "Aslında bu benim için zor, kabul eder misin bilmiyorum ama... Bir tane..." Mert'in telefonunun çalmasıyla cümlem yarım kaldı. Ekran da çıkan isme göz ucuyla baktım. Serkan arıyordu.
Serkan'la ilk iki yıl aynı sınıftaydık. Mert'in şuan oda arkadaşlarından biri ve baya da yakınlar. Birçok kez beraber görmüştüm zaten onları. Serkan'ı okuldaki çoğu kişi tanırdı. Çünkü müdür yardımcısının odasından çıkmıyor. Bir insan neredeyse her gün disipline gitmeyi nasıl başarabilir allah aşkına?
"Pardon." Mert bankta duran telefonunu eline alıp aramayı cevapladı. "Efendim?"
"O bugün müydü?"
"Tamam kapat, geliyorum." Mert telefonu kapatıp kitabını eline aldı ve banktan kalkmadan hemen önce bana baktı. "Kusura bakma Pelin ama gitmem lazım."
Benim gözlerim şaşkınlıkla büyürken o çoktan ilerlemeye başlamıştı. Hızlıca arkamı dönüp ona seslendim. "Mert, ama konuşacaktık!"
"Sende gel!" Bir yandan hızlı hızlı yürürken bana verdiği cevapla elimi alnıma vurdum. Gerçekten neden yani neden? Tam da yeniden cesaretimi toplamıştım.
Belkide işi çabuk biter ve onunla konuşabilirim?
"Beni bekle!" Arkasından seslenip koşar adımlarla peşinden gitmeye başladım. Sonunda ona yetiştiğimde beraber ilerlemeye başladık.
Ellerimi göğsümde kavuşturup tek kaşımı kaldırdıktan sonra göz ucuyla Mert'e baktım. "Gerçekten mi?" Bu kadar koşuşturmanın ve acil işinin bu olduğuna inanamıyorum. Gerçekten kafayı yiyeceğim. "Uzun eşek oynamak için mi bu kadar koşturdun?"
"Ne var yani, bence gayet eğlenceli bir aktivite. Zaten önceden planlamıştık, bunu kaçıramazdım." Başını eğerek bana cevap verdikten sonra yeniden arkadaşlarına baktı. Tek elimle şakaklarımı ovaladım ve sıkıntılı bir nefes verdim. Başımı kaldırıp etraftakilere baktım. Mert'in saz arkadaşları Kaan ve Bora tabii ki burdaydı. Mert'in diğer oda arkadaşları Furkan ve Gökay da kendi aralarında derin bir sohbete dalmıştı. Tanımadığım iki çocuk daha sınıftaydı ama bizi buraya çağıran kişi burda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lise Mi?
Teen Fiction"Mert?" Mert'de dahil tüm gözler bana döndü. Tüm dikkatler benim üzerimdeyken böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirim ki? "Efendim?" dedi sorgularcasına. Söylemekle, söylememek arasındaki, ip incecik bir çizgi var derler ya hani... İşte tam da orada d...