Sınıfın kapısından içeriyi taradıktan sonra gözüme kestirdiğim kişiye doğru yöneldim. Yanına geldiğimde elimi hızla masaya vurdum. "Geri zekalı! Hem soru çözdüreceğim diyorsun hem de ayağına çağırıyorsun! Uşağın mıyım ben senin?!" Sinirimden dolayı sesim yüksek çıkıyordu ancak umurumda değil. Zaten çözemediğim bir soru yüzünden sinirliyim bir de beyefendi beni ayağına çağırıyor!
Emir şaşkınlıktan irileştirdiği gözleriyle bana bakıyordu. Kendine geldiğinde sakince konuştu. "Estağfurullah güzellik. Uşaklık falan senlik şeyler mi?"
"Bir de dalga geçiyor!" Elimi havaya kaldırdığım sırada hızlıca ellerini kendine siper aldı. "Tamam tamam, özür dilerim." Elimi indirim ve çatık kaşlarımla ona baktım. Ellerini yavaşça indirdikten sonra geriye yaslandı. "Kim sinirlendirdi seni?"
Oflayıp kendimi yanına attım. Dirseğimi masaya koyup başımı elime yasladım. "Bir tane soruyu sabahtan beri çözemedim."
"Sen mi? Hayatta inanmam!" Emir’in şaşkınlıkla söylediği şeye karşı başımı hızla kaldırıp ona baktım. "Robot muyum ben? Benim de çözemediğim sorular oluyor!" Sesim istemsizce sinirli çıkıyordu.
"Tamam canım sakin ol. Hadi sen şu sorulara bak benim için." Emir test kitabını önüme kaydırınca kalemliğinden bir kalem alıp soruları çözmeye başladım. Çözemediği üç soruyu hızla çözdükten sonra ona baktım.
"Nasıl hemen çözdün? Ben ne zamandan beri uğraşıyorum." dedi şaşkın sesiyle. Bunları çözemiyorsa benim çözdüğüm soruları anlamaz bile. "Bunları nasıl çözemiyorsun? Bir de benim çözemediğim soruyu getirsem hapı yuttuk demektir."
"Senin seviyene kırk yılda bile gelemem ben. Bana bunlar kâfi." İç çekip başımı iki yana salladım. Hızlıca sorunun çözümünü anlattıktan sonra ayağa kalktım. "Ben gidiyorum. Birazdan zil çalar zaten."
El sallayıp hızlıca sınıfın kapısına yöneldim. Merdivenlerden indikten sonra koridorun sonundaki sınıfıma yöneldim. Sınıfa girdikten hemen sonra cam kenarındaki boş sırama oturdum. Sıraya sattığımın kolumun üstüne başımı koydum ve parmaklarınla ritim tutarak beklemeye başladım.
Başımı sıraya yasladığım için sıraya vurduğum parmaklarımın sesini çok net bir şekilde duyuyordum. Sınıf kapısında gülerek Damla'nın saçlarını karıştıran Kaan'ı gördüğümde hızlıca doğruldum. Cidden flörtleşiyorlar.
İki sıra arkamda oturan Sinem'e bakmak için arkama döndüğümde onunda şaşkınlıkla sınıf kapısına baktığını görmüştüm. Yeniden kapıya baktığımda ikisi gülüşerek sınıfa girmişti.
Neden bilmiyorum Kaan'a asla güvenmiyorum.
Yanıma geldiğinde kendi tarafına oturması için ayağa kalktım. O oturduktan hemen sonra yeniden sırama oturdum. Hızlıca arkamı dönüp Damla'yı kolundan tutarak kendime yaklaşırdım. Kaan'ın duymayacağından emin olduğum bir şekilde kulağıma fısıldadım. "Ne işiniz siz bu Kaan'la?"
"Takılıyoruz öyle işte." O da benim gibi fısıldamıştı. Bir kaç saniye gözlerimi kısarak Kaan'a baktım. Hemen ardından Damlaya döndüm. "Seni üzmüyor değil mi?"
Damla hızlıca başını iki yana salladı. "Aksine bana çok iyi davranıyor. Beraber eğleniyoruz işte." Başımı sallayıp geri çekildim. Umarım Damla'yı üzecek herhangi bir şey yapmaz. Çünkü o zaman işler değişir.
***
Yavaş adımlarla merdivenleri indikten sonra klübün kapısına yöneldim. Henüz koreografi hazır olmadığı için iki günde bir prova yapıyoruz. Koreografi hazır olduktan sonra prova sıklığını azaltacağız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lise Mi?
Teen Fiction"Mert?" Mert'de dahil tüm gözler bana döndü. Tüm dikkatler benim üzerimdeyken böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirim ki? "Efendim?" dedi sorgularcasına. Söylemekle, söylememek arasındaki, ip incecik bir çizgi var derler ya hani... İşte tam da orada d...