PELİN ARSLAN
Kulaklarımı tırmalayan sese bir yenisi daha eklendiğinde yavaşça gözlerimi açtım. Hâlâ bir karanlık vardı önümde. Yavaşça başımı çevirdim. Güneş ışığı yüzümü buruşturmama sebep oldu.
Elimi sesin kaynağına götürmek için harektlendirdim. Hissettiğim şeyle istemsizce duraksadım. Şuan kesinlikle yatağımda yatmıyorum. Elimden destek alarak hızlıca doğruldum.
Ben neden Mert'in göğsünde yatıyorum?
Gözlerim istemsizce büyüdü. Biz dün gece dışarıda kalmıştık. En son bana sarılmıştı. Sanırım öyle uyuya kaldık. İkimizin alarmlarıda çalmaya devam ediyordu. Gerçi bu Mert'in pek umurunda değil sanırım. Çünkü hâlâ derin bir şekilde uyuyor.
Telefonumu çıkartıp alarmı kapattım. Yeniden önüme dönüp Mert'i sertçe sarstım. "Kalk! Okula geç kalıcaz!"
Hâlâ onu sertçe sarsmaya devam ederken sonunda yavaşça gözlerini açtı. Mert'in alarmı hâlâ çalıyordu. "Ne oluyor?" Yarı açık gözleri ve uykulu sesiyle konuştu.
"Dün gece dışarıda kalmak gibi saçma bir an yaşadık ya hani? Sabah olmuş, okula geç kalıcaz, hadi!" Ben konuşurken telefonunu çıkartıp alarmı kapattı. Yavaşça doğrulup gözlerini ovuşturmaya başladı.
Rahatlığı gözlerimi yaşartıyor gerçekten.
Elinden yakalayıp ayağa kalktım ve onu da peşimden sürükleyerek koşmaya başladım. "Ben geç kalıyoruz diyorum sen hâlâ her şey normalmiş gibi davranıyorsun! Şaka gibisin gerçekten!" Ben hızlıca koşmaya devam ederken o zar zor kendini toparlayıp bana ayak uydurdu. Yurdun girişine yaklaştığımızda elini bıraktım. Koşturmaya devam ederken arkamı dönüp konuştum.
"Kendi tarafına git hadi! Yemekhane de görüşürüz!" Bana far görmüş tavşan gibi bakan Mert'i arkamda bırakıp önüme döndüm ve yurda girdim. Merdivenleri ikişer, üçer çıkıp hızlıca odama geldim.
Elimi kapı pervazına yasladım ve derin derin aldığım nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Boştaki elimle kapıya sertçe vurup bekledim. Kapı saniyeler içersinde açıldı. Ben daha başımı kaldırmadan Damla sesiyle kendini belli etmişti. "Aptal, salak, mal! Nerdesin sen?! Ben sana çıkma demiştim! Kapanma saatinde dışarı çıkınca ne oluyormuş gördün mü?!"
Yavaşça başımı kalırdım ve içeri girdim. "Damla lütfen azarını sonra çeker misin? Yeterince stresliyim zaten." Ayakkabılarımı çıkartıp dolabıma yöneldim. Okul kıyafetlerimi giydikten hemen sonra hızlıca çantamı hazırladım. Çantanın tek kolunu omzuma takıp kızlara baktım. "Hadi gidelim."
Ayakkabılarımızı giyip beraber yurttan çıktık ve yemekhaneye gittik. Yemeklerimizi aldıktan sonra boş bir masaya oturduk. Sinem kolumdan tutup beni kendine çevirdi. "Şu hâline bak, dilenciler gibisin." Aceleyle bağladığım kravatımı düzeltip hemen ardından gömleğimin yakalarını düzeltti.
Önüme dönüp kaşığımı elime aldığım esnada karşımıza konan üç tepsinin sahiplerine gitti gözüm. Mert, Bora ve Kaan karşımıza oturdu. Mert'in de benden aşağı kalır yanı yoktu.
Kravatı yamuk, saçları dağınık, ikimizinde gözleri uykulu ve şiş. Dün gece ikimizde ağladığımız için olmalı. "Günaydın." dedi hâlâ uykulu çıkan sesiyle. Başımı yavaşça aşağı yukarı salladım ve yemeğimi yemeye başladım.
Damla'nın Kaan'a olabilecek en kötü bakışlarını atmasını beklerdim ama onu hiç umursamıyordu. Hepimiz sakince yemeğimizi yiyip kalktık ve beraber sınıfa gittik.
Başım, uykum olduğunu için istemsizce öne düşüyor. Gözlerimde bütün gece ağladığım için acıyor. Bugün başlı başına bir fiyasko.
Hocanın gelmesiyle yavaşça ayağa kalkıp kısa bir süre sonra tekrar oturdum. Başımı bir elime yasladım ve boştaki elime kalemimi aldım. Zorlu bir gün başlıyor benim için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lise Mi?
Fiksi Remaja"Mert?" Mert'de dahil tüm gözler bana döndü. Tüm dikkatler benim üzerimdeyken böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirim ki? "Efendim?" dedi sorgularcasına. Söylemekle, söylememek arasındaki, ip incecik bir çizgi var derler ya hani... İşte tam da orada d...