25.Bölüm

1.7K 54 32
                                    

Biraz uzun bir aradan sonra yeniden merhaba!

Keyifli okumalar dilerim. 💙

🔥

Gözlerimi kapattım ve hiçbir şey düşünmemeye çalışarak birkaç saniye öylece bekledim. Hiç olmazsa birkaç saniye dünyadan uzaklaşmak istiyordum. Tam o sırada kulağıma gelen Yiğit'le Hasan'ın bağrışmaları benim yeniden gözlerimi açmama, dünyaya dönmeme sebep oldu.

İkisi de terasın kenarındaydılar ve birbirlerini atmaya çalışıyorlardı. Yiğit tam Hasan'ı atacakken Hasan onu sert bir şekilde belinden tutup iyice kenara doğru ittirmeye başladı. Hemen kenarda bulduğum bir sopayı alıp Hasan'ın kafasına indirdim ve hızlıca koşarak Yiğit'i tam düşmek üzereyken kollarından tuttum. Evet, onun hayatını kurtarmıştım.

Tam o an Hasan'ın bedeninin boşluğun olduğu tarafa doğru yığıldığını gördük. Kendi sonunu kendisi hazırlamıştı. Belli ki Yiğit'in onu tuttuğu yerden ortaklarının adamları sayesinde kaçabilmiş, ama planı işe yaramamış ve gözlerimizin önünde kendi kazdığı kuyuya düşmüştü. Artık o da hayatımızda yoktu. Onu ben mi öldürmüştüm? Ben katil miydim? Ah, işte bunu bilmiyorum. Ben sebep olmuştum diyebilirim sanırım. Ama sonuçta kendisi düşmüştü. Hayır, bu umurumda bile değil! Umurumda olmamalı! Çünkü ben bunu yapmasaydım aynısını o Yiğit'e yapacaktı ve onun da arkasından muhtemelen beni atacaktı. 

Yiğit hemen beni kollarının arasına aldı ve vücudumu süzdü. "İyi misin?" diye sorunca konuşamadım, sadece başımı 'evet' anlamında sallamakla yetindim ama yalan söylediğimi ikimiz de biliyorduk. Ben iyi değildim. Hem de hiç iyi değildim. Yavaş yavaş psikolojim bozulmaya başlıyordu sanırım. Yaşadıklarım hafife alınacak türden değildi, olamazdı... 

"Haydi, gidelim buradan." deyip beni kucağına aldı. Hiç sesimi çıkarmadım. Etraf tenha olduğu için Hasan'ın herhangi birinin üzerine düşmüş olma ihtimali yok denecek kadar azdı. Bu yüzden bunu da çok fazla düşünmedim.

Gözlerimi kapatıp başımı göğsüne gömdüm. Bir ara gözlerimi açıp baktığımda bana endişeyle baktığını görmüş, sonrasında gözlerimi hemen tekrar kapatmıştım. Yorgundum. Yorgundum ama fiziksel olarak değil, ruhsal olarak. Yorulmuştum. Dinlenmem lazımdı. Ruhumu dinlendirmem lazımdı ve bunun için Yiğit bana yeterdi. O benim her şeyimdi.

Ne ara birbirimize bu kadar çok aşık olmuştuk bilmiyordum. Beni kaçırması, bana yardım etmesi, Demir'in ölmesi, ardından Korhan'ın ölümü ve sonrasında ise Hasan'ın ölümü... Tüm bunlar yaklaşık 2 buçuk ay içinde yaşanmıştı ve emindim ki bu yaşadıklarımı bir romana dökmek istesem baya aksiyonlu bir roman olurdu. Aylar öncesinde biri gelip bana "Bir mafya seni kaçıracak, sana yardım edecek. Sen ona aşık olacaksın. Önce Demir, sonra babası Korhan, sonrasında da öz baban ölecek." deseydi kahkahalarla gülüp geçerdim. Gerçekten daha öncesinde böyle bir şey yaşayabilme ihtimalimin yüzde sıfır olduğunu düşünürdüm. Ben aşık olmayacağıma, kimseyi sevmeyeceğime dair kendime bir söz vermiştim ama Yiğit'in sayesinde onu da çiğnedim. Kendime koyduğum o yasağı da çiğnedim. Aşık olmak, birini sevmek istemememin en büyük nedeni de artık gerçekten insanlara olan güvenimin kalmamış olmasıydı. İnsanlara güvenemiyordum ve bu çevremdeki sahtelikten ibaret olan herkesin yüzünden oluşmuştu. Şuanda da zaten güvendiğim tek bir kişi vardı, o da bildiğiniz üzere Yiğit'ti.

Arabayla eve vardığımızda Yiğit benim kapımı açıp beni yeniden kucağına aldı ve eve girdik. Yol boyunca hiç konuşmamıştık ve halen sessizliğimizi korumaya devam ediyorduk. 

Yatak odasına gelince beni yatağın üzerine yavaşça bıraktı, ardından kendisi de benim yanıma uzandı. Yüzümü ona çevirdiğimde hâlâ bana endişeli gözlerle bakmayı sürdüğünü gördüm. Hiç konuşmadığım için telaşlanmış olabilirdi. Ona sarılıp "Ben iyiyim." diye fısıldadım ve böylelikle ikinci kez aynı yalanı söylemiş oldum. Başını ağır ağır iki yana salladı. 

(+18 sayılabilecek bir kısım var. Rahatsız olacaklar okumayabilir.)

"Hayır, iyi değilsin." Elini alnıma koyup kontrol etti. "Ateşin var senin. Soyun haydi." Hiçbir tepki vermeden ifadesizce yüzüne baktım. Sessizce Hasan'a hitaben birkaç tane küfür mırıldandıktan sonra üzerimdekileri çıkardı ve karşısında çırılçıplak kaldım. Daha önce defalarca kez vücudumu çıplak olarak gördüğü için artık utanmıyordum. Beni kucağına alıp banyoya götürdü ve suyu ayarladı. Kendi üzerindekileri de çıkardıktan sonra beni duşakabine soktu ve kapısını kapattıktan sonra bir kez daha bana endişeyle baktı. 

"Benim için endişelenme," diyerek ona sarıldım. Tenlerimiz birbirine değerken ikimiz de titredik. "Yalan söyledim, iyi değilim, bunu sen de biliyorsun ama merak etme, iyi olmak için elimden geleni yapacağım. Lütfen sen de bana bu konuda yardım et çünkü sensiz iyi olamam. Bana kendimi iyi hissettir, lütfen... Ruhumun ilacı ol..."

Bir anda dudaklarını dudaklarıma bastırmasıyla şaşırdım ama sonra üzerimdeki şaşkınlığı bir kenara atıp ona karşılık verdim. Ellerim simsiyah saçlarına gitti ve bir süre orada oyalandı, ardından ensesinden sırtının alt kısımlarına kadar tırnaklarımı bastırdım. İnleyip beni daha sert bir şekilde öpmeye başladı.

Ruhlarımız ve bedenlerimiz suyun altında dakikalarca sevişti. Onun bana daha önce dediğini bu kez de ben ona dedim.

"Devam edersek benim ateşim 40'a çıkacak. Hatta belki de çıkmıştır bile." Yüzünde içten bir gülümseme oluştu, bunu görünce dayanamayıp o güzel dudaklarına minik bir öpücük kondurdum.

(Devam edebilirsiniz.)

Banyodan çıktıktan sonra kendi saçlarını ıslak bırakıp benimkileri kurutmaya ve aynı zamanda taramaya başladı. O kadar yavaş tarıyordu ki saçlarımı, canımı acıtmak istemediği için böyle yaptığı apaçık ortadaydı. Sanırım daha önce hiç kimse saçlarımı böyle incitmekten korkarak taramamıştı... Annemin küçükken birkaç kez saçlarımı taradığını hatırlıyorum ama her seferinde bilerek canımı acıttığını da hatırlıyorum. Ah, yine annem aklıma geldi işte! Unutamayacak mıyım ben ailemin bana yaptıklarını? Umarım zamanla unuturum...

Saçlarımı yaptıktan sonra "Uzan şöyle." deyip bana yatağı gösterdi. Söylediği gibi yapıp yatağa uzandım. Üzerimde sadece iç çamaşırlarım vardı, onları da çok üşümemek için giymiştim. 

Elini alnıma koyup kontrol etti. "Sanırım biraz düşmüş." dedikten sonra çekmeceden ateş ölçeri aldı ve alnıma koyup ölçtü. "37.1 şuan, gayet iyi." Ateş ölçeri tekrardan çekmeceye koydu. Tam o sırada komodinin üzerindeki telefonu çaldı. Hemen telefonu alıp açtı, sanırım önemliydi.

"Söyle! Tamam. Hiç kimse görmedi, değil mi? Güzel... Gömün ormanın bir yerine, kimse bulamasın. Haydi kapat." Telefonu kapatıp yeniden komodinin yanına koydu. Sanırım Hasan'ın hakkında konuşmuşlardı. 

"Haydi, uyu da dinlen güzelim." deyip saçlarımı okşamaya başladığında saçlarımı okşayan elini tutup dudaklarıma doğru götürdüm, minik bir öpücük kondurdum. Yüzünde bir kez daha içten bir gülümsemenin oluştuğunu gördüm. Ona iyi geliyordum. Bana iyi geliyordu. Gözlerimi kapatıp kendimi uykunun kollarına teslim ettim. Hissettiğim son şey Yiğit'in belime dolanan kollarıydı.

🔥

-BÖLÜM SONU-

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

Bir dahaki bölümde görüşmek dileğiyle, hoşça kalın! 💗

Tutkunun Pençesinde | +18 (Mafya)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin