36.Bölüm

971 34 8
                                    

Merhaba, yeni bölümle karşınızdayım.

Emeklerimin karşılığını oy ve yorumlarınızla almam gerektiğini düşünüyorum, umarım yanlış düşünmüyorumdur? Her neyse, bu cümlem okunmayacak bile. Okunsa bile kaale alınmayacak, o yüzden çok da uzatmaya gerek yok.

Keyifli okumalar dilerim🤍

🍷

Yiğit'in bahsettiği davetin neyle ilgili olduğunu merak ede ede geçirdiğim yarım saatlik bir yolculuğun sonunda ulaşmayı planladığımız yere vardığımızda gözlerimi ağır çekime alınmış bir kamera kaydındaymış gibi yavaşça etrafta gezdirdim. Ben etrafı incelerken Yiğit arabayı kenara çekip arabadan inmiş ve benim kapımı açıp inmem için elini uzatmıştı. Ne kadar nazik bir adamdı...

Elini tutup "Teşekkür ederim, İstanbul Beyefendisi." diyerek heybetli araçtan indiğimde içimi sımsıcak edecek bir hareket yaptı; tuttuğu elimi dudaklarına götürüp minik bir öpücük kondurdu. Onu tanımayan ve şu halimize bakan herhangi birinin Yiğit'in mafya olduğunu anlaması imkansız gibi bir şeydi, bana olan hareketleri o kadar naif ve yapmacıklıktan uzaktı ki anlatamazdım.

Tabii bir de düşmanlara karşı ne kadar acımasız olduğu konusunda gelecek olursak da, biliyordum ki düşmanlarına asla bana davrandığı gibi merhametli bir şekilde davranmıyordu. İçinde beslediği merhamet duygusunu sadece benimleyken ortaya çıkardığını fark edeli çok olmuştu. Bana özel olarak beslediği bir sürü duygu vardı, aynı şekilde benim de ona. 

Belimden tutup beni kenara doğru çekerken diğer eliyle az önce benim için açmış olduğu kapıyı kapattı. Ardından adamlarına arabayı uygun bir yere park etmeleri için emir verdikten sonra elini belimden çekmeden beni ilerletmişti. Üzerimdeki şık ve parlayan elbisenin beni oldukça hoş gösterdiğinden emindim. Saçlarım için kuaföre gitmeye gerek duymamış, evde halletmiştim. Maşayla kıvırıp saçlarımın omuzlarıma bukleler halinde dağılmasını sağlamış ve bu sayede hoş bir görüntü elde etmiştim. Ayağımdaki ayakkabılar da altın rengindeydi ve aynı üzerimdeki elbise gibi parlıyor, farklı ve göz alıcı bir uyum yaratıyordu. 

Hemen yanımda yerini alan Yiğit ise biraz önce kendisine de dediğim gibi bu gece tam bir İstanbul Beyefendisi gibi duruyordu. Üzerindeki takım elbise oldukça sıradandı ancak bu gece gözlerindeki ışıltı, beni sanki herhangi bir davete değil de farklı bir şeye gelmişiz gibi bir düşünce içerisine sokmuştu nedense. Bir davet için bu kadar sevinçli ve heyecanlı gözüküyor olamazdı. 

İçeri girdiğimizde etraftaki herkesin bir anda bizi alkışlamasını oldukça garip bulmuştum, bu bize özel bir gece değildi ki. Tamam, evet, Yiğit'le bağlantılı bir durum olabilirdi ama içerideki herkesin biz içeri girdiğimiz anda bizi alkışlamaya başlaması çok garip gelmişti.

Gözlerimi yavaşça etrafta gezdirirken bakışlarım bir anda tam karşımda asılı duran yazıya kaydı. Gözlerim bir anda irileşti, dudaklarım hayretle aralandı, o an zaman durdu, hiçbir şekilde hareket edemedim ve konuşamadım. Adeta şok geçirmiştim. İçimi kaplayan o tatlı heyecan ve şaşkınlık duygusu bir araya gelip şuanki duygu durumumu meydana getirmişlerdi. 

EFSUN ARSLAN HASTANESİ'NİN AÇILIŞ YEMEĞİ

Karşımda okuduğum yazıya dudaklarım aralanmış bir vaziyette bir süre öylece bakakaldım. Başımı Yiğit'e doğru çevirdiğimde bana ışıl ışıl parlayan ve oldukça mutlu olduğunu gösteren gözlerle baktığını fark ettim. Onu önce yanağından öptüm, sonrasında da sarıldık ve tüm bunların hemen ardından içerisinde olduğumuz salonda bir alkış tufanı koptu. 

Hastaneye benim adımı verdiğini görmek beni şaşırtan şey değildi, bunu zaten biliyordum, bana daha önce söylemişti. Aslında o zamanlar biraz da dalgasına dediğini zanneder gibi olmuştum, aslında ciddi olup olmadığı konusunda emin olamamıştım. Ama meğerse gerçekten de açtığı hastaneye benim ismimi vermiş!

Tutkunun Pençesinde | +18 (Mafya)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin