16. Bölüm: ❛Hicran❜

7.5K 449 46
                                    

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Keyifli okumalar!

Hicran : Ayrılık.

16.Bölüm: ❝Hicran❞

Gökbaran Benazir

Nöbet yerinde, soğuk tüm bedenime nüfuz ederken Hande'yi düşünmemeye çalışıyordum. O gün onunla doğru düzgün vedalaşamadan ayrılmıştık. Buradaki üçüncü günümdü sanırım. Gecem ve gündüzüm birbirine karışmıştı.

Ay ışığının oluşturduğu gölgeleri gördüğümde telsizimden haber verdim. Silahımı kontrol edip pozisyonumu değiştirdim ve vur emri geldiğinde hiç düşünmeden ateş ettim.

Birkaç saniye önce gölgeleri hareket eden kimseler şimdi cansız bir şekilde üzerine bastığım toprakta yatıyorlardı. Etrafı olabildiğince kontrol etikten sonra doğruldum, yanlarına gidip yüzlerine baktım. "Nihayet ayaklarımızın altındasınız," diyerek telsizimden durum bilgilendirmesi yaptım. Komutanlar ve erler gelip cesetlere baktılar. Gerekli işlemler yapıldıktan sonra bölgeden ayrıldık.

Sığınaklardan birine girdiğimizde yorulduğumu daha net hissettim. Dizlerim kırılmak için sabırsızlansa da direndim ve dik durmaya çalıştım. "Ne o asker, çabuk mu pes ettin!" Selam verip "Hayır komutanım!" diye bağırdım.

"Pes edemezsin zaten," deyip diğer askerlere doğru döndü. "Pes edemezsiniz! Vatanınız için, pes etmeyeceksiniz!"

"Emredersiniz komutanım!" Yiyecek molası verildiğinde nihayet dizlerimin üzerine çökebildim. Mataramda kalan suyumun sonunu içtiğimde ellerimin titrediğini gördüm. Hızla yemeğimi yiyip ayağa kalktım ve nöbeti devraldım. Etrafı incelerken iki elim de silahımdaydı. Askerlerle bazen göz teması kuruyorduk ve birbirimize gülümsüyorduk. Bu, birbirimizi motive etme şeklimizdi.

Gecenin karanlığı uykumun daha çok gelmesine neden oluyordu. Üzerimizdeki kıyafetler ne kadar kalın olsa da soğuğu engelleyemiyordu. Bedenimin üşümesi kendime sarılmam gerektiğini söylüyordu ama durumum buna izin vermiyordu. Ne kadar süre nöbet tuttuğumu anlayamadığımda "Nöbet değişikliği!" diye bağırılması sonucu kendime geldim. Sığınağa girip duvara yaslandım. Silahıma sarıldım, ellerime nefesimi üfledim ve gözlerimi kapattım.

Saatin kaç olduğunu bilmediğim bir zaman aralığında, komutanlarımı takip ediyordum. Engebeli yollardan geçip operasyonun yapılacağı bölgeye gitmeye çalışıyorduk. Günlerdir burada olmamız hepimizi yormuştu. Zorlanıyorduk.

Önceden belirlenen yerlerimize geçip beklemeye başladık. İlk ateş eden karşı taraf olunca emir geldi ve dikkatli ama hızlı bir şekilde ateş etmeye başladık. Arkamda bir hareketlilik hissettiğimde parmağımı tetikten çektim. Dirseğimi arkamdakine vurduğumda elindeki bıçak yere düşmeden önce ensemi kesti.

Kanımın aktığını hissettim.

Kanını akıtmak için arkamı döndüm ve yüzü maskeli adamı boğazından tutarak mağaranın duvarına çarptım. Düşürdüğü bıçağı alıp defalarca bedenine sapladım ve öldüğünde aynı duruşa geçip ateş etmeye devam ettim. İçlerine sızan askerlerden haber geldiğinde ateş etmeyi bıraktık. Düşman düşürülmüş, bölge temizlenmişti. Bedenimin yorgunluğuyla olduğum yere oturdum. Kendi bölgemize geçip gerekli işlemleri hallettik. Toparlanıp araçlara bindik ve karargâha döndük. Yapılan sayımın ardından komutanın yanına çıktık ve raporları sunduk. Aynı rütbeye sahip olduğum birkaç arkadaşımla birlikte kaldığım odaya gidip imkânlar izin verdikçe bedenimi temizledim ve ardından üniformamı değiştirdim. Yemek için yemekhaneye indim ve hızlıca yemeğimi yedim. Yeni gelen askerlere atış talimi yaptırdıktan sonra çaylarımızı alarak bahçeye çıktık. Yanan ateşin etrafında çaylarımızı içerken yeni evlenen bir askerin anlattıklarıyla beraber Hande'ye olan özlemimi tekrar hatırladım.

AhsefHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin