Asker&öğretmen
Ağrı'da görev yapan Dilhan Hande, sınıf öğretmenidir. Öğrencisinin elinde gördüğü dergiyi inceleyip şüphelendiğinde polis olan babasına haber verir. Askerler dergiyi bulmak için okula geldiğinde, işler çok farklı yollara sapar.
❝Bu be...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
31.Bölüm: ❝Hevl❞
Gözlerime çok güzel bakıyordu. Bakışlarımız kesiştiğinde her şeyden soyutlanıyor, sadece onunla kalıyordum. Bakışlarında hayatın anlamını görüyordum. Gökbaran'ın bakışlarındaki hayatın anlamı aşktı. Onun bakışlarında aşkı görüyordum. Bana olan aşkını görüyor ve kendimi şanslı hissediyordum. Şanslıydım çünkü Gökbaran'la tanışmıştım. Şanslıydım çünkü onunla birlikteydim. Şanslıydım çünkü birbirimize âşıktık. Âşık olmak için yıllar geçmesine gerek yoktu, bunu onunla birlikte öğrenmiştim. Aşk, zamanla değil yaşamla alakalı bir duyguydu. İlişkimiz aylar önce başlamış olsa da hislerimiz kuvvetliydi. İkimizde bunun farkındaydık.
Elimi kalbinden çekmek istediğimde bileğimden tutarak engel oldu. "Biraz daha yakından hissetsin tenini," dediğinde dışarıda oluşumuza lanet ettim. Onu öpmek, ona dokunmak istiyordum ve bu isteği onun gözlerinde, hareketlerinde de görebiliyordum.
"Neden öyle bakıyorsun?" diye sorduğunda "Hiç," diyerek geçiştirdim. Üstelemediğinde elimi çektim ve ellerimizi birleştirdim. Avuçlarımız çarpıştığında gülümseyip "Ellerimiz bile yakışıyor," diye söylendim. "Evet." Susarak beni izledi ardından "Dudakların çok güzel," dedi. "Sana gülmek çok yakışıyor."
Kafamı sola eğip konuştum. "Teşekkür ederim."
"Hiç durmadan sana iltifat edebilirim." Dizlerimi okşayarak huylanmama neden oldu. "Gökbaran, huylanıyorum!" Uyarımı dikkate alıp elini dizimden çekti. Gülerek "Hep huylanıyorum," dedim.
"Evet. Dokunduğum an..." Utanarak gözlerimi kaçırdım. Bana dokunduğunda huylanıyor ama daha fazlasını istiyordum. Konuyu değiştirmek adına "Saat kaçta karargâhta olman gerekiyor?" diye sordum. Kolundaki saate bakıp "Bir saat içinde orada olmam lazım," dedi. "Bugün nöbetim var."
Üzgünce "Ayrılalım o zaman," dedim.
"Seni eve bırakayım önce." Ayağa kalkıp elimi tuttu. Yürümeye başladığımızda "Sadece hastaneye geldiğin gün mü görüşebiliriz?" diye sordum.
"Evet, maalesef. Göreve gidemediğim için her güne nöbet koydu komutanım."
"Komutanın olsaydım keşke," diye söylendim. "Adam seni benden çok görüyor." Apartmana yaklaştığımızda "Karşıma hep askeri videolar çıkıyor," dedim. "Hepsinde de yemek yapıyorlar. Sen yemek yapmayı biliyor musun?"
"Biliyorum," dedi. "Süt helvasını çok güzel yaparım, hatta annem yapmak için beni bekler."
"Bana da yap," diye seslendim ve apartmanın kapısının önünde durdum. "Bana da öğret hatta."
"Öğretirim," dedi. "Seni bir gün yaşadığım lojmana götüreyim mi?"