Final - One two three!

524 51 32
                                    

İkizlerin haberini aldığımızdan beri -gözlerimizin mutluluktan bir süre dolması haricinde- ağzımız kulaklarımızdaydı. Elim ayağıma dolaşıyor gibiydi ama Sehun'un durumu benden daha vahim olduğu için kol kola girerek birbirimize destek oluyorduk. Heyecandan yürüyemiyordu.

Arabamıza bindikten sonra bir süre ikimiz de konuşmadık. Hastanenin otoparkında aracı çalıştırmadan öylece duruyorduk. Sehun'la ilk kez arabaya bindiğim zamanı hatırladım. Bana ceketini verdiği günü hatırladım, daha sonra birlikte nişan yüzüğü almaya gittiğimiz günü, ardından kimseye yakalanmamak için aynı araçla evlere döndüğümüz günü...

"Ne düşünüyorsun?" demesiyle Sehun'a döndüm.

Onu duymama rağmen algılarım kapanmış gibiydi. "Efendim?"

"Ne düşünüyorsun böyle dalgın dalgın?"

"İlk günlerimiz gözümüzün önünden geçip durdu bir anda, şu an böyle yine arabadayız ya ilk zamanlarımız geldi aklıma. Yüzük aldığımız gün birbirimize yalandan evlilik teklifi edişimiz falan... ne gariptik ya! Şimdi geldiğimiz yere bak! Yine bir arabada oturuyoruz ama bu kez dört kişiyiz resmen!"

"Evet, kocaman bir aile olduk kısacık zamanda. Sen benim ailem oldun Nayeon."

Normalde bir dizide böyle bir replik duysam ne kadar da klişe deyip kulaklarımı kapatabilirdim ama Sehun böyle gözlerimin içine bakarak en samimi şekilde içinden geleni ifade edince eriyip bitiverdim.

"Gözlerinin içinde kendi yansımamı gördüğümden beri aynı şeyi düşünüyorum Sehun, sen de benim ailem oldun."

Elimi tutup dudaklarına götürdü, öptükten sonra, "Hadi gidelim," diyerek arabayı çalıştırdı. Son ses açtığı müzikle hastane otoparkından çıkarken şarkıya da eşlik ediyordu. Ben de gülerek onu izledim, keyfim yerine gelmişti.

Doktorumuzun verdiği birkaç öneriyle eczane önünde durduk. Sehun gerekli vitaminleri almaya gidince ben de arabadan inip dışarıda bekledim. Kaldırımda yanımdan geçen aileleri izledim. Çocuklu ailelerin sayısı meğer ne de çokmuş! Daha önce yolda yürürken hiç dikkatimi çekmemişti. 

Annesinin babasının elini tutmuş minik bebeklerin yürüyüşleri öyle güzeldi ki! Bebek arabasında olanlar, babasının omzunda taşınanlar, annesinin kucağında seyahat edenler... manzara iç ısıtmak ve gülümsetmekten daha fazlasını yapıyor gibiydi. 

Farkında olmadan elimi karnıma götürmüşüm. Hiçbir şey hissetmediğim halde bir şey hissetmiş gibi duygulanmıştım. Garipti. Adını koyamadığım, tasvir etmek için kelimelerimin yetersiz kaldığı bu hissi tanımlayacak tek şey ilk kez ve çok yeni olduğundan; garipti. Ama iyi anlamda garip.

Eczaneden çıkan Sehun yanıma gelip beni yanağımdan öptü.

"Bir şey ister misin?" diye sorduğunda "Hayır, iyiyim böyle. Gidebiliriz." diye yanıt verdim.

"İki dakika şu markete uğrayayım." der demez beni arabanın yanında bırakıp yolun karşısına geçti. Su alacaktı herhalde bilmiyorum.

Belki beş belki on dakika sonra geri geldiğinde iki elinde de içi dolu poşetler vardı. Ben arabaya binerken o da poşetleri arka koltuğa koyup direksiyon başına geçti. Elimle arka tarafı işaret ederek sordum.

"Ne aldın o kadar ya? Abur cubur mu?"

"Evet."

"Neden?"

"Canım istedi."

"İyi." dedim sadece.

Siteye varınca parkın önünde durduğunda neden bizim evin tarafına gitmediğini soracaktım ki poşetleri alıp çocukların yanına gittiğinde anladım. Meğerse onlara dağıtmak için almış hepsini. Çok mutlu olunca herkese iyilik yapası geldi herhalde.

Lades / Sehun ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin