4-Mahalle

136 11 0
                                    


"Eminsin değil mi?" diye sordum yanımdaki bedene.

"Bu kaçıncı soruşun yok oğlum işte gelmeyecekmiş okula" dedi Hasan.

Ellerimi mavi kotuma sıkıştırıp yayvan şekilde sınıfa doğru yürüyorduk.

Ayda bir geldiğim okulda kendimi öğrenci gibi hiç hissetmiyordum.

Sınıfa girdiğimde etrafa göz attım. Sınıf pek de kalabalık değildi.

Arkada derse odaklanamadığımdan   ön sıraya geçtim peşimden de Hasan'ı sürükledim.

Hasan ağzını açmıştı ki masaya bıraktığım telefon çaldı.

Arayana baktığımda derin bir iç çekip cevaplayıp  kulağıma götürdüm.

Karşı taraf ağlayarak konuştukça sinirlerim geriliyordu.
Ü
"Ne demek mahalleye getirdi?" dedim yüksek sesle.

Sınıftaki konuşma sesleri kesilmiş adeta koca bir sesizlik oluşmuştu.

"Yok öyle bir dünya anne!" dedim öfkeme engel olmayarak.

"Kapat sen, kapıları da kilitle geliyorum ben" diyip telefonu kapttım.

"Yine mi?" Hasanın sorusunu cevaplamadan masadan kalkıp sınıftan çıktım.

"Bekle oğlum" arkamdan Hasanın sesi geliyordu.

"Lan bir delilik yapayım deme!" Hasanın bağırış sesiyle kafamı zeminden kaldırıp önüme baktım.

Lanet olsun.

Ömer karşımda duruyordu. Günlerdir görmemiştim onu.

Derin bir iç çektim. Sinirden sıktığım yumruklarımı pantolonumun cebine  sıkıştırıp yürüdüm.

Her adımda ona daha çok yaklaşıyordum. Her adımda kokusu daha çok belirginleşiyordu.

Aramızda bir adım kaldığında sağa adım atıp yanından geçtim.

"Cidden mi Mayıs?" Ondan iki adım uzaklaşmıştım ki  sesi beni durdurdu.

"Yeri değil Ömer" dedim.

Beni bekleyen koca bir kaos varken gönül mevzumu deşemezdim.

"Bugün değil" diye ekledim.

"Mayıs gidemezsin oraya" Hasan çoktan bizim yanımıza varmıştı.

"Nereye gidemez?"

"Sanane Ömer " dedim arkama dönük durmaya devam ederken.

"Mahalleye" dedi Hasan.

"Eski mahalle mi?" Ömer sorudan çok onay istermiş gibi konuştu.

Arka cebimdeki telefon bir kez daha çaldığında daha fazla duramayacağımı anlayıp adımlarımı çıkışa doğru yönlendirdim.

Üniversitenin taksi durağına geldiğimde rastgele  bir taksiye geçtim ve şöförün gelmesini bekledim.

Sonunda şöför gelmiş ben ise ezbere bildiğim adresi söylemiştim.

Ellerim titriyordu. Bu berbat hayatıma dayanacak gibi değildim.

Belki de benden daha berbat hayatı olan kişiler vardı. Ama herkesin acısı kendine yüktü.

Benim acımdan doğan bir yükün altında kalıyordum çünkü yükümü kimse paylaşmıyordu.

Yük bu kim kabul ederdi kim sırtlanırdı senden başka.

O tanıdık mahalleye girdiğimizde midem kasıldı. Koca bir tarlayı geçtikten sonra bizim ev gözüme göründü.

Taşlı ev adeta osmanlı dönemindeki evleri hatırlatıyordu.

Taksici arabayı durdurdu  arkasına dönüp bana baktı. Cebimden cüzdanımı çıkarıp iki yüzlük uzatıp indim arabadan.

Adam birkaç kez arkamdan seslenmiş ben ise karşımdaki iğrenç görüntüye bakıyordum.

Sağ elimi kaldırıp arkamda duran taksiciye git anlamında işaret verdim.

Araba sesi uzaklaştığını anlamamı sağladı. Yaklaşan bir araba sesi daha duydam arkama dönmedim.

Kafamı bizim eve çevirdiğimde pencereden yarım görünen anneme baktım. Kafamla gir işareti yaptım fakat o yerinden hareket etmek yerine perdeyi biraz daha açmıştı.

Karşımdaki iki bedene daha çok yaklaştım.

"Amacın ne senin?" Diye sordum karşımdaki iğrendiğim yüze.

"Babanla düzgün konuş mayıscım" uzun zamandan sonra ilk defa isimimden tiksinmiştim.

"Kes sesini! "dedim yüzüne dahi bakmadığım kadına.

"Annele düzgün konuş Mayıs!"

Dudaklarımı birbirine kenetledim kusmak üzereydim.

"Onun annem olması için önce evlenmeniz gerekmez miydi?" Dedim tükürür gibi.

"Ki evlenseniz dahi bir o*uspuya anne demem"dedim.

Yüzüme yediğim yumrukla kafam sağa düşmüştü.

"Mayıs!" Ömerin sesi git gide yaklaşıyordu. Benim ise öfke sınırım aşınmıştı.

"Ne sıfatla vurursun lan bana!"

İşte o an olan oldu. Karşımdaki büyüğüm demeden Üzerine atılıp ard arda yumruklarımı tiksindiğim yüze geçirdim.

"Mayıs o senin baban yapma" Hasan da buradaydı.

"Baba mı?" Hin bir kahkaha patlattım.

Çevik bir hareketle babam elimden kaçmıştı.

İki kolumdan sertçe tutuluyordum.

"Göstereceğim bu saygısızlığını sana!"

Babam konuşunca kana bulaşmış dişleri göründü.

Yüzümde beli belirsiz bir gülümseme oluştu. O adam bundan daha fazlasını hak ediyordu.

Arabasına binip gittiklerinde direnmeyi bıraktım. Ömerle Hasan da beni serbest bırakmıştı.

"Bu kadar alçaldın mı?"

Soruyu soran ömere baktım.

Kafamla annemin evini işaret ettim.

"Bak o pencereye" dedim.

Onun gibi ben de kafamı kaldırıp pencereye bakmıştım.

Annemin ağlamaktan  kızaran yüzüne daha fazla bakamadım. Kafamı geri eğdim.

Oysa Ömer oraya bakmaya devam ediyordu.

"Ne dönüyor burada?" diye sordu.

"Mayıs hep sır küpü gibi oldun bana" dedi.

Ona nasıl anlatabilirdim ki?

Bu benim utancımdı. Bu benim suçumdu.

"Ömerim yalvarırım bir şey sorma.." derin bir iç çektim.

"Bir kere sarılsan olmaz mı? Gücüm kalmadı." dedim.

Birkaç cümle daha kurmaya hazılanırken bileğimden sertçe çekildim. Kollarımı boynuna bir çocuk edasıyla sardım. O da belimi sarmış yüzünü açıkta olan boynuma gömmüştü.

Gözlerimi yumdum. Bu evrenden uzaklaşıp onun kokusuyla hayallere daldım. Onun olduğu hayallere.

İncinen KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin