26-Dönüş

66 7 0
                                    

Sevdikleri çoğalınca korkuları da eş zamanlı olarak çoğalır insanın.

Aklıma küçükken annemin cenaze sahnesini hayal edip ağlayışım geldi. O zamanlar benim bu hayalim koca bir kabustu.

Onu kaybetmektense ben ölmeyi yeğlerdim. Her gece bir umut dua ederdim, tanrım benim ömrümden al hepsini anneme ver diye.

Oysa şu an olduğum noktada yaşamak istiyorum elbette annemin de yaşamasını istiyorum. O benim yaşama tutunma nedenim.

Uzun zamandır araba kullanan seyitte baktım. Gözlerini bir an bile kırpmadan yola odaklanmıştı.

Şehre varıp yemek yemiş ardından yola çıkmıştık.

Güneş doğacağını müjdelercesine gökyüzünü ağır ağır aydınlatıyordu.

"Ben uyuyup dinlendim sağa çek ben süreceğim arabayı" dedim.

Cümlemle seyit bana döndü ela gözleri adeta kan çanağına dönmüştü.

Yorgun olduğunu inkar edecek bir durumda değildi. Başını olumlu anlamda sallayıp arabayı emniyet şeridine çekti.

Bir dakikadan kısa sürede yer değiştirdik. Kapıyı kapatıp arabayı yola çıkardım.

"Bir saat hatta dur dur yarım saat sonra uyandır beni" dedi.

Ona tamam tamam dercesine elimi salladım. Göz ucuyla ona baktığımda çoktan kendini uykuya teslim etmişti.

Bir gözüm yoldayken kolumu arka koltuğa atıp ceketi alıp amatörce seyitin üzerini örttüm.

Ben uyuduğumda hava sıcaktı ama gün doğarken üşütecek bir hava vardı.

Radyoya uzanıp rasgele bir kanal açtım ve sesi kıstım. Şimdi çalan slow şarkı kulağıma bir ninni gibi geliyordu.

Seyit yanımda uyurken gün doğdu, yanlarından geçtiğimiz evlerin kapıları açıldı, hayvanlar uyandı, kuşlar uçuştu saat ise öğleyi bulmak üzereydi.

Şehre girmiştim ama arabayı nereye süreceğim konusunda kararsızdım.

Etrafa baktığımda seyitin telefonu gözüme takıldı. Bir gözüm yoldayken ekranı açtım. Şifre yoktu, mesajlar kısmına girip sinana bir mesaj attım.

Saniyeler içersinde sorgulamadan konum göndermişti. Gülümseyip konuma doğru arabayı sürdüm.

Yarım saattin sonunda sinanın attığı konuma ulaşmıştım.

Ben yıkık dökük bir depo beklerken karşımdaki manzara küçük dilimi yutmamı sağlayacak cinstendi.

Bana dönük kısmı koca bir camla kaplı yere baktım.

İçerisi görünmüyordu, kapının üzerindeki koca yazıları okuduğumda istemsizce ağzımdan bir nida kaçtı.

'Nak nenicnİ Güvenlik Şirketi'

Yan koltuktan bir kıpırdanma geldiğinde oraya baktım.

Seyit uzunca esneyip etrafına baktı, nerede olduğunu algıladığında uykudan şişmiş gözlerinin hedefi ben oldum.

"Nasıl?" dedi kısık bir ses tonuyla.

"Sinan söylemişti bi ara" diye yalan söyledim.

"Öldün sen sinan" diyince keyiften sırıttım.

Yüz ifademi toparlayıp ona döndüm.

"Bu şirketin ismi neden tuhaf?" bir kez daha esnedikten sonra konuştu.

"Tersten oku" der demez arabadan inip kapıyı kapattı.

"İn-cinen-kan, incinen kan mı?"

Bu isim ne anlama geliyordu ki?

Bu sorumu erteleyip arabadan indim. Büyük adımlarla içeri girmek üzere olan seyite ulaştım ama o kapıda beni durdurdu ve  kulağıma fısıldadı.

"İçerdekiler şimdilik bir şey bilmesinler. Ben plandan sonra onlara söyleyeceğim" ne dediğinden anlamamıştım.

"Ben alyansımı zincirle boynuma takacağım, seninki  parmağında kalsın soran olursa aksesuar dersin" dedikleri canımı sıkmıştı.

"Ne yani iki yabancı gibi mi davranacağız" dedim öfkemi gizlemeden.

"Mayısım kısa bir süre arkadaş gibi-"

"Sus seyit sus" omzuna çarparak içeri girdim.

Biz aşkımızı gizlemeyi gerektirecek kötü bir şey yapmıyorduk ki, herkes gibi sıradan bir ilişki içerisindeydik.

Oysa o şimdi aramızda hiçbir şey yokmuş gibi davranmak istiyordu.

"Hoşgeldiniz" düşüncelerimden beni ayıran karşımda sıfır kollu epeyce kaslı olan çocuk ayırdı.

Dudağım yana kıvrılırken sevecen bir tonla ona cevap verdim.

"Merhaba" yüzüme en sevimli gülümsememi yerleştirdim, karşımdaki iri beden gülüşüme saniyesinde karşılık vermişti.

"Hoşgeldin patron" iri bedenin baktığı yere döndüm. Kaşları çatılmış seyit, elinde kehribar bir tespihle arkamda duruyordu.

"Kes boşu diğerleri nerde?"

Tok sesi adeta boş salonda yankılanıp ona döndü.

"Yasaklı bölgedeler efendim" iri beden adeta bir asker edasıyla tane tane konuştu.

"Bu yeni adaya etrafı gezdir"

Karşımda otoriter bir seyit olmasaydı bana 'bu aday' dediği için günlerce trip atabilirdim.

Keskin bakışları içimi titrettiğinden bir şey demeden önümden yürüyen iri bedeni takip ettim.

Birkaç adım sonra arkama baktığımda seyit yoktu.

"Burası yeni üyelerin antreman yaptığı alan" gösterdiği yere baktığımda kilo vermeyi sağlayan spor aletleriyle dolu koca bir salon vardı karşımda.

Birkaç amatör koşuyor bir ikisi de diğer aletlerde ter döküyordu.

"Gizli alan yani yasaklı alan ne oluyor?" diye sordum merdivenlerle ikinci kata çıkarken.

"Yasaklı alandan bahsetmek yasak" dedi devlet sırrı veriyormuşçasına kulağıma eğilirken.

"Bu ikinci kat orta yetenekli güvenlik görevlilerin antreman alanı" üst kata çıktığımızda etrafa göz attım.

Burada daha çok boks torbası ve ağırlık kaldırma aletleri mevcuttu.

"Bir üst kat ise patron ve şefler çıkabilir onların antreman alanı" dedi.

Büyük ihtimalle buradan daha ağır aletler  vardı orada pek üzerinde durmadım.

Banyo, arka bahçe derken üst kat ve yasaklı bölge olan bodrum kat dışında tüm binayı gezmiştik.

Şimdi ise terasta oturmuş ismini sormadığım iri bedenin bana serin bir içecek getirmesini bekliyordum.

"Keyfin yerinde bakıyorum" tanıdık sesi duyduğumda arkama daha çok yaslanıp cevap verdim.

"Sinan bey uzun zaman oldu" dedim birazdan onu deli edeceğim gerçeğiyle keyiflenerek.

İncinen KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin