20-Yük

87 8 2
                                    

Küçük bir çocuk gibi hıçkırarak ağlamıştı. Çocuklar istediklerini elde etmek için ağlar istekleri yerine gelince de bir dakika önce ağlayan hallerinden eser kalmazdı.

Karşımdaki ela gözler ise koca bir acının yükü altında eziliyor, bir şey istediği için değil canı yandığı için ağlıyordu.

Onu buğulu gözlerle izlemenin ötesine geçemedim çünkü konuya henüz tam hakim değildim ve uzun zamandır görmediğim bu adamı da tanımıyordum. Bakışları miraç siması ise bambaşka biri gibiydi.

Bir süre daha sesizce çığlıkları andırırcasına ağladı. Bir ara tuvalete gitti geri döndüğünde saçlarını ıslatıp geriye itmişti fakat bir tutam kumral saçı yine alnında yerini almıştı.

Kalktığı koltuğa bu kez biraz daha rahat oturdu. Dimdik duran sırtını geriye yasladı. Kafasını tavana çevirdi ve bir iki kere öksürdü.

Anlatmadan bugün bitmeyecekti ne onun için ne de benim için.

"Nerede kalmıştım..hatırladım" dedi.

Gözleri tavanda yüreği ise anlatacağı o anılara gitmiş gibiydi. Onun gibi ben de arkaya yaslandım ve kafamı tavana çevirdim. Sağıma dönüp ona baktığımda gözlerini kapatmıştı.

Koca bir karanlıkta anlatacaklarını canlandırıyordu kendince.

Ben gözlerimi yummaya cesaret bulamadım sessizce tavanı izledim.

"Ben sinan bir de ufaklık, birbirimizi aile bellemiştik o karanlık yetimhane birbirimizi kollayarak biraz da olsa eve dönmüştü. Bir gün ufaklık yetimhanenin parkında arkadaşlarıyla oynuyordu. O zamanlar sinanın sigara içtiğini öğrenmiştim ben de onu bir kenara çekmiş azarlıyordum. Parktan bir metre ya uzaktık ya değildik. Bir patlama sesi ardından çığlıklar...mayıs o çocuk çığlıkları hiç kesilmedi. On sene geçti neredeyse hiç kesilmedi"

Neler olmuştu ne sesiydi bu?

Endişeden vücudum kaskatı kesildi hareket edemiyordum, o ise sakinlikle konuşmasına devam etti.

"Ben olanları algılamaya vakit bulamadan sinan üstüme attı kendini. İkimiz de parka uzak can havliyle kesilmek bilmeyen bu sesin dinmesini bekledik. Çocuk bağırışları şiddetlendi ve o yüksek...sonradan silah sesi olduğunu kavradığımız ses kesildi. Ne ben ayağa kalkabildim ne de sinan. Park kırmızıya boyanmış yerde çığlıklar yükseliyordu. Ayaklarımı sürüye sürüye parka gittim. Yerde onlarca çocuk kan içinde. Her birinin ya kolu ya da ayağına nişan alınmıştı. Ama o bu kadar şanslı değildi. Göğsünden vurulmuş koca bir kan gölünde öylece yatıyordu...yüzünde gülümseme yoktu mayıs, yüzünde dehşet verici bir ifade vardı. Sanki dünyadaki tüm acıları sırtlanmış ve gitmişti. "

"Seyit..." sesim güçsüz çıktı, içime oturan koca bir yük vardı koca bir acı vardı. Bu anlatılanlar katil kitaplarında geçen kurgusal bir olay gibiydi.

Dua ettim kurgu olsun seyit aniden dönüp kahkaha atsın ve şaka yaptım desin diye. O tepki vermeden devam etti.

"Ona yaklaştım. O küçük bedeni kucakladım. Alnından uzun uzun öptüm uyanması için yalvaramadım bile, sesim çıkmadı dilim lal oldu yüreğim tuzla buz. O an dedim ki yok olayım zerrem dahi kalmasın bu dünyada sen hiçlik olmak istedin mi? Ben o gün acımın büyüklüğünden kurtulmak için istedim. Annemin ölümünde küçüktüm ama onun ölümünde o küçüktü ben ise on sekizine birkaç sene kalmış bir delikanlıydım...sonra...onlarca çocuk sakat kaldı, o ise mezara girdi" oturuşunu düzeltti dimdik durdu. Gözleri bana döndüğünde koca bir nefret ve kin sezdim.

"Bu kişi halk adıyla park katili. Onu yakalamaya ant içtim. Toplamda dört parkta bunu yaptı. Parktan sağ kurtulan çocukları takip edip sakat bırakmadan durmaz. En sonki olayda bir çocuk kurtuldu, sizin köye ailesi tatile götürmüş ben de onu yakalamak için başka biri gibi davrandım. Ama ne yazık ki dikkatsizliğimden dolayı elimden kaçtı."

"Ya o çocuk?" diye sordum.

"Polis yakın takibe almıştı çocuğu, kolunda ufak bir sıyrıkla kurturdu ailesi yurt dışına götürmüş diye duydum" dedi sakince.

Derin bir iç çektim.

"Seyit beni de aranıza alın" dedim hiç düşünmeden.

İçimdeki öfke her geçen dakika yükseliyordu.

"Mayıs, seni kendi ellerimle bu tehlikeye çekemem" dedi.

"Seyit ben kararımı verdim. Ben de varım" ne yapacağımı hiç bilmiyorum.

Seyit'in işini de ne kadar ileri gittiğini de.

Tek düşündüğüm şey içimdeki yükü azaltmak o katili yakalamak cezasını vermekti.

"Ben seni gözümden, nefret dolu kalbimin karanlığından bile sakınırken böylesi büyük bir tehlikeye atamam mayısım" ağzım açık öylece durdum.

O kendinden emin olduğu kadar aşk konusunda da utangaç beden neler diyordu.

"Se-sen..se-" sözümü kesen çilek tadı oldu.

Ah bu çilekler ne muazzam meyve ne muazzam bir tad.

Yumuşak öpüşüne sert bir şekilde karşılık verdim.

İncinen KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin