11-Düzen

99 9 0
                                    

"Ne zaman döneceksin?"

Elime rasgele alıp okuduğum kitaptan kafamı kaldırım ona baktım. Sargılı bacağını sehpanın üstüne koymuş diğer bacağını da onun yanına bırakmıştı.

"Bilmiyorum belki haftaya" dedim.

"Bu kadar erken mi?"

Yüzüne baktığımda bana bakmıyor okuduğu kitabın sayfasını değiştiriyordu. Hiçbir sayfada kalmıyordu.

"Okul, iş beni bekler" dedim.

"Okul mu?"

"Evet, kimyagerim" dedim.

"O ne işe yarıyor?" dedi.

Sanki bunun cevabını biliyordu ama bilmezlikten geliyordu.

Aslında miraç çok zeki bir adamdı, her soruyu bir bilim adamı edasıyla cevaplıyor nerden bildiğini sorunca da salladım diyordu.

"Diğer meslekler neyse o da o" diyip kestirip attım.

"Ya iş?" konuşmaya istekliydi.

"Ömerle kendi çapımızda açtığımız ufak bir şirket var, üretilmiş malları alıp daha pahalıya satıyoruz" dedim.

"Oh dünya size güzel" dedi.

"Öyle" dedim.

"Ya ömer?" Kitabımı kapattım ve tamamen miraça döndüm.

"Ömer ne?" diye sordum.

"Yavuklun mu?" dedi.

Tereddütle sormuştu.


"Senden başkası yavuklum olmaz" dedim şakayla karışık bir tonda.

Belki de kurduğum cümle tamamen şakaydı, bunca yıl sevdiğim birini bir haftada unutamazdım.

"Mayıs!" İkaz edercesine adımı bağırdı.

"Tamam be bir şey demedim" dedim.

"Aferin adam ol" dedi kitabının sayfaları arasında dolaşırken.

Ben de ona eşlik ettim kitabıma döndüm uykumuz gelene kadar kitap okuduk.

Elimdeki kitap 60'lı yılları anlatıyordu. Okudukça sinirlerim geriliyordu. En çok da idam edilen gençlerin bölümüne geldiğimde etkilenmiştim.

Sonunda uyku bastırmış ayağa kalkıp odaya gitmiştik.

Yatakta hayretle ona bakıyordum.

"Sen ciddi misin?"

"Evet" dedi aramızdaki yastığı biraz daha pohpohladı.

---

Miraçın ayağı iyileşmiş ben ise tahmin ettiğimden daha fazla kalmıştım burada. Köy işlerini öğrenmiştim. Erkenden miraçla kalkıyor işlerimizi bitiriyorduk.

Buranın suyu ayrı lezzetli yemeği çok ayrıydı.

Ninemin yemek dağıttı günlerde ona yardım ediyorduk. Çok hayatın hikayesini dinlemiştim.

Kimisi ailesinden kaçmış kimisi ise yıllardır sokaklarda yaşıyordu.

Beni en çok etkileyen hayat ise, bir dedeninkiydi, ailesi bunu kandırıp tüm mal varlığını almış sokağa atmıştı.

O ise asla şikayetçi değildi. Çocuklarım boynuma yüktü diyordu. Evden ayrıldıktan sonra bu köye gelmişti kendi çapında sağdan soldan yardımlarla geçiniyordu.

Yüzünde tarifsiz bir mutluluk vardı. Bu duygu kullanılmamaktı sanırsam. Ailesi sürekli ondan bir şey beklermiş geçmişte şimdi ise kimse bir şey beklemiyordu. O adam mutluydu tuhaf şekilde.

Dediğim gibi köy hayatına adapte olmuştum. Miraçla aramız garip bir şekilde çok iyiydi.

Gözlerime bakarak ne istediğimi anlıyordu, bir zamanlar benim ömere baktığım gibi.

Şehir hayatım ise tam bir bilinmezliğe saplanmıştı. Telefonumu komple kapatmış arada ninemin telefonu kullanarak annemi arıyordum.

Ben mutluydum hatta ben mutluluğun ötesinde huzurluydum.

"Hadi Mayıs!" Aynada kendimi izleyerek düşüncelere dalmıştım. Son kez kendime bakıp odadan çıktım.

"Üf be nesin sen mayıs" dedim salona girerken.

"Kendini beğenmiş" diye karşılık verdi miraç.

"Hadi evlatlarım düğüne geç kalacağız" ninem elindeki bastondan yardım alarak önümüzden yürüdü.

Şehirden döndüğünde bizi karşısına alıp konuşmuştu. Ninem çok hastaydı, stresten uzak durmalıydı. Bize ben öleceğim demişti soğuk kanlılıkla.

Çok üzülmemeye çalışıyorduk çünkü buna üzülürsek ona yansıtırdık o da daha kötüye giderdi.

"Miraç iyi yaptık gittik üst baş aldık" dedim dün kendi çapımızda küçük bir alışverişe çıkmıştık.

O altına siyah bol bir pantolon üzerine ise beyaz gömlek giyinmişti ben ise onun tam tersi olarak dar mavi bir pantolon üzerine ise onun gömlek modelinden daha farklı bir model seçmiştim.

"Aynen ne demezsin" dedi bakışları pantolonumda dolaştı.

"Ne var be!" dedim cırtlak bir ses çıkarak.

"Yok bir şey yürü" dedi.

Evin biraz uzağındaydı düğün. Yürümeye karar verdik. On beş dakikada olmamız gereken yere kırkbeş dakikanın sonunda varmıştık.

Ninem çok yavaş yürüyordu ne kadar araba ayarlamak için ısrar etsek de yürümek istemişti.

Uzaktan gelen yüksek müzik sesine yürüdük. Kalabalığı aşıp düğün alanına girdik.

Miraçla ninem bir masaya geçerken ben çiftetellinin ortasına atmıştık kendimi.

Kimin olduğunu bilmediğim bu düğünde tüm kurtlarımı dökmek istiyordum.

Uzun süre oynadım artık sırtım ıslanmış alnımdan ter akıyordu.

Ayaklarımı yorgunluktan sürüye sürüye ninemlerin yanına gittim. Müzik sesi ezandan dolayı durmuştu.

Ninem kulağındaki telefona bir şeyler söylüyor miraç ise pür dikkat onu izliyordu.

Onlarla aramda bir adım kala ninem birden yere devrildi.

Ne ona gidebildim ne de bir tepki verebildim. Kesilen müzik yüksek gürültüyle tekrar çalmaya başladı.

Miraç bana bir şeyler söylüyor ben ise tuhaf bir duyguya oraya bakıyordum.

Az önce kahkaha atarak oynamıştım, halaya da girmiş göbek de atmıştım. Bu gecenin güzel geçeceğinden emindim.

Oysa şimdi bu hissettiğim duygu neydi?

Düzene soktum sandığım hayatım alt üst olmuştu.

İncinen KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin