14- Aile

97 9 2
                                    

Ameliyathanelerde bir saat önce bıçaklanan onlarca çocuk hayat savaşı veriyordu.

Kimi ufak kesiklerle atlatmış kimisinin ise hayati tehlikesi sürüyordu.

Mayıs ikinci seçenekte yer alıyordu. Hayatında ilk defa ölümün kıyısına itilmişti. Ne yapabilirdi? Ne yapacaktı?

"Ah oğlum, ah doyamadım sana" mayısın annesi ağlama krizlerini atlatmış bir sandalyeye çökmüştü. Ara ara iç çekip söyleniyordu. Bekliyordu iyi bir haberi.

"Ömer" dedi elini sıkı sıkı tutan genç delikanlıya.

"Biliyor musun? Mayıs çok küçüktü babası işte ben de ekmek almaya gidecektim. Balıkları temizledim, organıdır kafasıdır dışarı götürüp kedilere verecektim. Baktım mayıs uyuyor daha üç yaşında ufacık" karşı duvara ifadesiz bakan kadının bakışları yumuşamış yüzüne adeta belli belirisiz bir aydınlık gelmişti.

Ömer içindeki koca pişmanlık duygusuyla kadını pür dikkat dinledi.

"Ben acele gidip gelim de oğlum uyanmasın diye düşündüm. Evden çıktığımda kenara bıraktığım balık artığını unutmuşum. Dışarda işim bitti elimde ekmek eve dönüyorum. Kapı kilidini açıp içeri girmemle şok olmam bir oldu" kadın adeta heyecanla konuşuyordu.

Hem gülüyor hem ağlıyordu. Gülüşü kırışmış
göz kenarlarında kısa çizgiler oluşturuyordu.

" Mayıs, mayısımın elinde bir balık kafası açlıktan onu kemiriyordu, o gün çok şükrettim biliyor musun?" Duvardan bakışlarını genç delikanlıya çevirdi.

"O gün kılçıklar yerine elinde balık kafası olmasına şükrettim, ya kılçık boğazında kalsaydı? Ya benim oğlum ölseydi?" Duraksadı.

İçinde olduğu durumu anladı. Aynı noktaya tekrar gelmişti anne yüreği paramparçaydı. Şükretmek istiyordu, oğlu yaşadığı için şükretmeliydi.

İçindeki koca taş nefesini kesse de ölseydi. Ölmek istedi koca koca zorlukları atlatan bu kadın.

Eşinin ihaneti, bir evladının ölümü bile onu ölme isteğine itmemişti. Oysa şimdi ne olmuştu da nefes almaktan utanır hale gelmişti?

Belki de dokunmaya kıyamadığı oğlu içerde olduğu içindi.

En çok içini burkan şey ise mayısın hep sessiz oluşuydu, bir kere bile annesine sitem etmemişti.


Derin bir nefes aldığı sırada o adamın sesi kulakalarına doldu.

"N-nerede oğlum?" Bu konuşan mayısın babasından başkası değildi.

Yıllardan sonra ilk defa sesi titremişti bu adamın. Ne kadar araları kötü olsa da evlattı içerde yatan kişi.

"İçeride" dedi kadın başı yerdeydi. Kafasını kaldırıp aşık olduğu adama bakmak istemiyordu.

Kafası yarı eğik öylece zemine bakıyordu. Dikleşen sırtı eskiye nazaran daha çok bükülmüştü.

Resmiyette kocası olan bu adama sarılıp ağlamak istedi. Tüm gururunu yerle bir etmek ve onunla beraber oğulları için gözyaşı dökmek istedi.

"Nerde buranın başhekimi!" Adam yine otoritesini kullanmaya başladı. Mayıs en çok bundan nefret ediyordu.

Babası hep üst düzey insanlara muhattap oluyordu. Oysa mayısa göre bu adam en alt kademenin de altındaydı, babası insan olamazdı.

Bir baba nasıl bu kadar can acıtabilirdi ki?

Beklemek git gide can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.Bir doktor çıkıyor yerine üç doktor giriyordu ameliyathaneye bu durum zavallı kadıncağızı çok korkutuyordu.

Artık oğlunun yaşadığından bile şüphe ediyor aklını kaybetmemek için avuç içlerine kısa kesilmiş  tırnaklarını batırıyordu.

"Ne oluyo içeride?" Mayısın babası yine koridora gelmiş ve bağırıp çağırıyordu. Tüm hırsını birinden alması gerekiyordu.

Şimdi koca koridorda mayısın annesi ve babası dışında kimse yoktu.
Ömer de, bekleyen birkaç öğretmende orada yoktu. Hepsi gitmiştiler. Diğerleri için hayat aksa da zavallı kadın için durmuştu hayat.

"Hepsinin suçlusu sensin" kadın kızarmış gözlerini aşık olduğu için utanç duyduğu adama çevirdi. Adam bir elinde telefon tutuyor diğerinde ise kehribar bir tespihi sıkıyordu.

"B-ben" diyebildi orta yaşlı kadın. Ağlamaktan kızaran yanaklarını avuçladı kadın.

Deli gibi korktuğu eşi karşısında. Ah bir dili açılsa da kussa içindeki öfkeyi.

Bir şey diyemedi göğsündeki koca ağırlık konuşmasına müsade etmedi. Mayısı yanında dursaydı bu adam tek kelime dahi edemezdi. Mayısı annesini tüm kötülüklerden korurdu.

"İki kelimeyi bir araya getiremiyorsun bir de ana olacaksın?"

'Ben bunca yıl oğlumu kendi emeğimle büyüttüm, aç kaldı doyurdum, üşüdü ısıttım, hasta oldu sarıp sarmaladım, o ağladı ben öldüm. Benim evladım olmasaydı yaşayamazdım o küçükken hep beni döver tekmelerdin. Sen her eve geldiğinde başıma silah dayayıp ırzıma geçip giderdin ses etmedim sustum dayandım her şeye. Ama yeter artık  şimdi oğlum büyüdü beni koruyor o senin değil benim oğlum. Sen benim oğluma babalık yapmadın sen bana eş de olmadın. Bir o*ruspu taktın koluna, keyfine baksaydın bana uğramasaydın hiç ama sen o kadar pis bir adamsın ki beni de bırakmadın. Sen o kadar aşağılık bir adamsın ki harçlığımızı bile o kadın aracılığıyla bize verdin o da yarım yamalak. Benim mayısım olmasaydı be-benim oğlum'

Mayısın annesi bu uzun konuşmayı içinden geçirmişti. Dili tutmamıştı, iş sesi bile bu uzun konuşmadan korkmuştu ya karşısındaki adam duysaydı bunu.

"O siyah gözlerini belertip bakma bana!" Tok ses tüm koridorda yankılandı.

Kadın kendine kızdı evinde bu adam için hazır ettiği tıraş makinesine, giysilere ve ev terliğine sitem etti.

Sanki on beş sene önce onu paçavra gibi kenara atan bu adam bir anda aydınlanıp hatasını anlayacak ve eve gelecekti.

Mayıs o eşyaları atmak istemiş annesi misafirler için demişti. Oysa mayıs biliyordu o eşyaların bedeninin tamamen babasına uyduğunu.

Şimdi mayıs amansız bir uykudaydı. En acısı ise kapıda birbirine öfkeyle bakan iki çift göz vardı.

"Hastanın ailesi siz misiniz?"

Kadın telaşla ayaklanmış, eski kocası onu kalktığı yere itip doktorun önünde dikilmişti.

İncinen KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin