16- Asfalt

96 8 1
                                    


Tüm bedenimi kaplayan koca bir huzursuluk hissiyle öylece odamda uzanıyordum. Aklımda pişmanlıklarım vardı ve kötü anlarda koruyamadığım kendim.

Daha güçlü mü olmak gerekiyordu bunca kötülüğün önünde durabilmek için ya da daha kötü mü olmalıydık?

Pencereye çevirdim kafamı yan bina mavi rengine boyalıydı yalandan gökyüzü vardı penceremde.

Bizim ev iki katlı olmasına rağmen karşımdaki bina bizim binanın beş katı uzunlukta bir apartmandı.

Kapım çalındı sesimi çıkarmadım ardından aralandı. Annem elinde ufak bir pesiyle içeriye girdi.

"Oğlum kalk biraz dolaş kendine gelirsin" yataktan doğruldum.

Getirdiği tepsideki meyve tabağını komidinin üzerine bıraktı.

"Anne ağrım çok" dedim.

Bir haftaya yakındır kendimi annemin evine kapatmış ne dışarı çıkmıştım ne de gelen kişiyi kabul etmiştim.

Gerçi gelen kişiler hasan ve ömer dışında kimse değildi.

"Sen hareket etmezsen o ağrılar nasıl diner?"

Anneme gülümsedim ama biliyordum ki beni evden çıkarmadan rahatlamayacaktı.

"Anne hemencik bıktın mı benden?" diye karşılık verdim ses tonum koca bir adamdan bağımsız bir tondaydı.

Uzanıp komidindeki tabaktaki doğuranmış   elmadan bir parça alıp tümünü ağzıma attım.

"Bak şuna bak" başını sağa sola olumsuz anlamda salladı.

"Oğlum yıllardır tek başımayım bu evde, sen geldin güneş doğdu evime, evladım sürekli uyuman da iyi değil hem doktorun da egzersiz yapsın demedi mi? "

"Şaka yaptım annem, tamam bi duş alıp çıkarım" dedim.

"Yarana su geçirmez  bandaj bağlamayı unutma" dedi annem yataktan kalkarken.

Yaram neredeyse tamamen iyileşmişti fakat içimdeki yaradan dolayı ağrım çok vardı.

Karaciğerimin toparlanması zaman alacak demişti doktor.

Annem odadan çıkınca üzerimdekileri çıkarıp belime bir havlu bağladım. Anneme görünmeden koşar adım banyoya gitmeyi başardım.

Neredeyse tamamen kapanan yarama dikkat ederek kısa bir duş aldım.

Belime havluyu sarıp bir güzel de tıraş olduktan sonra yüzümü yıkadım.

Ferahlamış hissediyordum.

Banyo kapısını aralayıp kafamı çıkarıp etrafa baktım kimse yoktu koşar adım odama girdim.

Elbette annemin karşısına böyle yarı çıplak çıkmamda sorun yoktu ama anneme saygım sonsuzdu onun karşısına böyle dikilirsem utancımdan yüzüne bakamazdım.

Odama girdiğimde kapıyı kilitledim. Önce altıma iç çamaşırımı giydim. Havluyla üzerimi güzelce kuruttuktan sonra dolaba ilerledim.

Dolabı açtığımda benim bedenime uygun ama benim tarzıma uygun olmayan kıyafetlerle karşılaştım.

Sürekli çekmecedeki eşofmanlardan giydiğimden bu dolabı açmaya fırsat bulamamıştım.

Ah anne.

Ben daha çok içinde rahat olacağım kıyafetler giymeyi seviyordum ama annem dolabı gömlek pantolonla doldurmuştu.

El mecbur üzerime siyah bir gömlek altıma aynı renkte dar sayılabilecek bir pantolon çektim.

Bedenimin yarısının sığdığı aynada kendime baktığımda gözlerim istemsizce irileşti.

Üzerime tam olan bu kıyafetlerle bela benim der gibi duruyordum. Yaşım ise  olduğundan büyük görünüyordu.

Saçlarımı elimle biraz şekil verdim masadaki parfüme uzanıp kokladım.

Aşırı erkeksi kokuyordu omuz silkip üzerime sıktım telefonumla cüzdanımı da cebime sıkıştırıp odamdan çıktım.

"Hey maşallah" annem yalandan tükürür gibi yaptı. Bu hareketinin anlamı nazar değmesindi.

Ona yaklaşıp sıkıca sarıldım o da sarılışıma karşılık verdiğinde sırtımda ufak bir sızı hissettim ama anneme pek belli etmedim.

"Gecikmem annem" dedim alnından öperken.

"Tamam oğlum gelirken iki ekmek de al" dedi. Bir kez daha sarılıp evden çıktım.

Merdivenleri ağır ağır inip dışarı çıktım. Sokağa baktığımda küçüklüğüm canlandı gözümde.

Onca çocuktan dayak yemiştim onca çocuğu dövmüştüm ama hiçbiri o kadından aldığım darbeler kadar acıtmamıştı.

Lise zamanlarımda koca adam olduğum halde korkudan bir şey yapamamıştım ona.

"Of mayıs of" kendi kendime konuşup sokakta yürüdüm.

Sokağın başına geldiğimde etrafa baktım. Üç farklı yol vardı.

Küçüklükte olduğu gibi hep hangi yoldan gitsem diye düşünür dururdum. Sonra karanlık basar mahallenin başında annem çağırırdı beni.

Karşımdaki yola baktım. En sevdiğim yol buydu.

Evlerin bahçelerindeki meyve ağaçlarının gölgelediği bu sokak içimi açtığı kadar korkuturdu beni.

Sanki bu sokağa bir adım atsam kaçıp gidecek gibi hissederdim.

Şimdi ise koca adam oldum o sokağa girme zamanı geldi.

Hafif bir tebessümle yürüdüm o sokakta. Sanki yanımda benimle beraber küçüklüğüm de yürüyordu.

Yürüdükçe arkamdan birinin de ayak sesini duydum ,  mahalleydi bu elbette başkaları da olacaktı. 

Meraktan omuzumun üstünden arkama bakmaya hazırlanırken telefonum çaldı.

Elimi arka cebime götürüp telefonu buldum isme bakmadan cevaplayıp kulağıma götürdüm.

"Kardeşimmm" hasanın haykırma sesini duymamak için telefonu kulağımdan birkaç saniye uzaklaştırdım.

"Aradığınız kardeşinize şu anda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar denemeyiniz"dedim.

Keyfim yerindeyken biraz hasanı sinirlendirmek istedim.

"Ha bu iğrenç konuşmayı yaptığına göre keyfin yerindedir sağlığın sıhhatin tam tıkır" diye karşılık verdi.

Karşı taraftan hışırtıya benzer sesler geliyordu.

"Hayrola o sesler ne?" dedim.

"Ne olacak minik bir kedi evlatlık edindim onun kum kabını ayarlıyordum" kendinden emin şekilde cevaplamıştı beni.

"Neyse ne artık niye aradın sen beni?"

Belli etmesem de hasanın bir hayvanı evlat edinmesi beni çok mutlu etmişti. Ne kadar mutlu görünse de aslında çok yalnız biriydi o.

"Tabi okul yolunu unuttuğundan haberin yok ama önümüzdeki ay mezuniyettin var ona beni davet et diye aradım" dedim.

"Tamam" diyip yüzüne kapattım.

Kapatır kapatmaz mesaj gelmişti.

Hasan:Bende seni s...

Ufak bir kahkaha atıp yürümeye devam ettim. Yürümeye devam etmemle arkamdaki ayak sesi tekrar kulağıma geldi.

Derin bir iç çekip arkama aniden döndüm.

Titreyen parmaklarım arasından telefon asfalta sertçe düştü.

İncinen KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin