12-Gidiş

108 9 1
                                    

Yazar

Yağmur hep mi cenazelerde yağardı?

Genç delikanlı sırtlandığı tabutla mezarlığa yürüyordu. Tabutun diğer ucunda miraç orta kısımlardan ise köyden adamlar tutmuştu.

Her şey dün gece olmuştu. Bir anda ninesi yığılıp kalmıştı.

Onun en çok canını yakan şey ise gözleri açık gitmesiydi.

Miraç dua okumuş sağ eliyle gözlerini kapatmıştı.

Sırtlandığı tabutu ıslak toprağa bıraktılar. Gökten düşen su parçaları durmaksızın tabutun üzerine düşüyordu.

Genç adam üzerindeki ceketi çıkardı ıslak olduğunun bilincinde bile değildi. Bir iki kere çırpıp tabutun üzerini örttü.

İmamın duaları eşliğinde gömülmüştü ninesi.

Genç adam tepkisiz şekilde denilenleri yapmıştı. Çok sevdiği dün nefes alan ninesinin üzerine toprak atmıştı.

Sahi neden sevdikleri atardı ilk toprağı?

Bunu düşündü genç adam ninesinin mezarı başında. Şimdi ise bu köyde miraç dışında tanıdığı kimse kalmamıştı.

Miraç genç bedenin belinden kavrayıp ayağa kaldırdı.

Konuşmaya çalışmış ama kuruyan boğazı buna izin vermemişti. Bir iki kere öksürdü miraç.

"Hadi mayıs gidelim" diyebildi.

"M-miraç ninem burda" diye karşılık verdi genç beden.

"Hadi mayıs" dedi.

"Olmaz miraçım olmaz. Bu ıslak yerde üşür o, yağmu- yağmur romatizmalarını kötü yapar, canı yanar bırakmayalım, üşür" artık saçmalamaya başlamıştı genç adam. Cümleleri kulaklarına ulaşmıyordu bile.

Miraç öne eğildi ruhsuz bedeni sırtladı ve ağır adımlarla mezarlıktan çıktı.

Eve kadar yağmura aldırmadan taşıdı genç adamı.

Ne tek bir kelime etmişti ne de konuşmuştu genç adam. Bu durum miraçı endişelendirmişti.

Eve geldiklerinde odalarındaki sobayı yakmıştı, mayısı ise güzelce yıkamış giydirmişti.

Onu odalarına bıraktı, şimdi ie kendisi duş alacaktı. Sıcak bir duştan sonra odaya ilerledi.

Miraçın aklında mayısa kendi ile ilgili gerçeği ve kimden kaçıp bu eve sığınmak zorunda kaldığını anlatmak vardı.

Mayısı çok önemsiyordur ama biliyordu ki ona her şeyi anlatırsa kendi gibi onu da tehlikeye atacaktı. Hem evleri cenaze eviydi, mayıs duyacaklarını kaldıramazdı.

Odaya baktığında mayıs yoktu, endişelendi ama önce bir çırpıda üzerini giyindi, koşar adım salona ilerledi.

Kapısı açık oda dikkatini çektiğinde derin bir iç çekmişti.

Adımlarını ninesinin odasına ilerletti.

Mayıs ninesinin yatağında uzanmıştı. Gözleri kapalıydı.

"Sen uyu çok yoruldun, ben buradayım" dedi miraç, mayısın uykuya daldığından emin bir şekilde.

Oysa mayıs bu cümleyi duyduktan sonra uyumuştu.

---

2 hafta sonra...

Mayıs

Bavulsuz geldiğim bu yerden sırt çantasıyla ayrılıyordum. Ninem ölmeden önce vasiyetini yazmıştı.

Tüm mal varlığını yemek verdiği insanlara bağışlamıştı. Kendine yakışanı yapmıştı giderken bu dünyadan.

Bir hafta kadar miraçla berber kalmıştık, ta ki bir sabah uyanana kadar. Geçmişini ve gerçek adını bilmediğim o adam sanki hiç var olmamışcasına ortadan kaybolmuştu. Benim de gitme zamanım gelmişti.

Geride bıraktığım şehir hayatına atılacaktım tekrardan. Ayaklarım geri geri gitse de kendimi zorladım.

Ayaklarımın ucunda olan çantamı sırtıma taktım ve ezbere bildiğim mezarlığa yürüdüm.

Ninemin mezarına vardığımda yüzümde güzel bir gülümseme oluştu.

Mezarı çiçeklerle doluydu. Kalbindeki iyilik mezarına yansımıştı. Mezar taşını kocaman öptüm.

"Ninem, her şey için teşekkür ederim. Dediğin gibi yaptık. Şimdi ben gidiyorum ama başka bir mayıs olarak. Buradaki zor hayatı deneyimledim hatta her şeyden öte ölümün olduğunu anladım. Öleceğim zaman benim de mezarım seninki gibi olsun. Bunun için çabalayacağım. Senin gurur duyacağın biri olacağım"

Tekrar uzanıp mezar taşını öptüm ve nineme hiç demediğim o iki kelimeyi kurdum.

"Seni çok seviyorum" bu cümlenin sonunda yaz günün ilk haftasında olmamıza rağmen soğuk bir rüzgar esintisi oldu.

Yüzüme içten bir gülümseme yerleştirdim. Ninem bana cevap vermişti.

Kısa bir süre daha mezara bakıp oradan ayrıldım.

Bir süre yürüdükten sonra aşağı köye varmıştım, küçük kahvehaneye girdim. Beni tanıyan birkaç kişi yanıma geldi onlara taksi istediğimi söyledim.

Taksi gelene kadar bir süre oturup sohbet ettik daha sonra oradakilerle vedalaşıp taksiye bindim.

Taksi beni şehir otogarına bırakmıştı. Derin bir iç çektim, gerçekten gidiyordum.

Otobüse bindiğimde camdan bu küçük şehre baktım, çoğu büyük şehirden daha sıcaktı.

Belki de sıcaklığı ninem ve miraç sayesindeydi. Oysa şimdi ikisi de yoktu.

Biri toprağın altında diğeri ise hiç bilmediğim bir yerde yani ait olduğu yere dönmüştü.

Miraçın yarım bıraktığı rüyayı dinlemiştim.

Babası sarhoşken mutfaktan kaptığı bıçakla annesini öldürmüştü, rüyam böyle bitiyordu diyordu.

Gerçekten bu bir rüya mıydı yoksa onun hayatı mıydı bilmiyordum. Ben rüya olmasını temenni ettim.

Araba ağır ağır hareket etmeye başladı.

Hoşçakal kepirli köyü, hoşçakal bölünen ailem.

İncinen KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin