Çok şükür bu defa çabuk geldim. İlham perilerim gelince her türlü yazmaya çalışıyorum. İnşallah bol bol ilham perisi gelir 😀
Güzel bir bölümle geldim. Yazım yanlışı varsa kusura bakmayın lütfen
Oy vermeyi yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar ❤
Not: Aşağıdaki şarkıyla bölüm çok uyumlu oldu. Dinleyerek okuyun bence jskjskskksjjsjsjsj
Nişandan sonra herkes tekrar bir araya gelmiş, beraber sabah kahvaltısı yaptıktan sonra ayrılmışlardı. Mahur ile nişanlısı mutlulardı. Arada bir Mahur'un kaçamak bakışlarını hissedince o tarafa bakamaya çalışıyordum. İçinden neler geçirdiğini tahmin ediyordum. Ya da sadece bunu kafasında kuran bendim. Sultan nineyi çok sevmiştim. Çok iyi bir aileydi. Birbirlerine karşı sevgi ve saygılarını görünce üzülmemek elde değildi.
Onlar gittikten sonra Mahur ile nişanlısı da görev yerlerine döndü. Düğün için fazla beklemeyeceklerdi. Annem ile Nazmiye teyze hep düğünde ve yapılması gerekenlerden konuşmuşlardı. Bir ara nerde yaşayacakları konusu açıldığında annem, İstanbul demişti. Mahur ise " Biz Erzurum'da yaşayacağız. Şuan görev yerlerimizden dolayı bu pek mümkün değil ama ilerde Eşref'in memleketinde kendimize bir hayat kurmak istiyoruz " demişti. Bunu duyan damat tarafının sevinci görülmeye değerdi. Aralarında bir tek sevinmeyen küçük eltisi vardı. Annem ile babam "Gençler nasıl istiyorsa öyle olsun" demişlerdi.
Ama babamın yüzünde ki üzgün ifadeyi görebiliyordum. Mahur için üzülüyordu. Ondan uzakta kalmaya dayanamazdı. Bir an benimle göz göze geldiğinde yüzünde ki ifadeyi hemen değiştirdi. Onun bu halı yüzünde alaycı bir gülümsemeye neden oldu. Hâlâ benim Mahur'u kıskandığımı düşünmüş olmalıydı. Benim alaylı gülümeyişimi görünce bir süre bakmaya devam etti. Sonra ona sorulan sorulardan dolayı tekrar bakışlarını benden çekmek zorunda kaldı.
Noyan ile Kadir amcamlar iki gün daha bizde kaldıktan sonra Ankara'ya geri döndüler. Onların tüm ısrarlarına rağmen eve gitmemiştim. Bir kere büyük yemin etmiştim. O yemini çiğneyemezdim. Öyle de yaptım. O eve gitmedim. Kendi kaldığım eve gidip yalnız başıma dört duvar arasında kalıyordum. İlaçlarımı içip kendimi yatağa atıyordum. Sabaha kadar çektiğim ağrılardan sonra az bir uykuyla işe gidiyordum. Sabahları her neyse de geceleri acıdan kıvranıyordu bedenim, ruhum. Bazen o kadar şiddetli oluyordu ki bu ağrılar, o zaman bir an önce ölmeyi diliyordum.
Doktorlara göre hemen ameliyat olmam gerekiyordu. Yüzde birlik bir şansım vardı. Ama o sans bile ömür boyu yatalak kalmama sebep olabilirdi. Zaten dördüncü evrede olan bir tümörle ameliyat olmam çok riskliydi.
Doktrun dediğine göre tümör bulunduğu bölge yüzünden ,öfke kontrolünde zorlanmama neden olacaktı. Algı bozukluğu, kişilik bozukluğu , bir çok şeyi yanlış anlamaya , hayaler görmeye başlayacaktım. Doktorun bütün ısrarlarına rağmen, düğüne kadar ilaçlarla idare etmeye çalışacaktım. Düğünden sonra ameliyat olmayı kabul edecektim.
Korkuyordum. Bu his o kadar kötüydü ki ne yapacağımı bilemiyordum. Derdimi kimseye söylemesem bile ölmekten çok korkuyordum. O ameliyattan sağ çıkmama durumum vardı. En azından kardeşimin en güzel gününü mahvetmeden biraz daha bekleyecektim. Mahur'u çok iyi tanıyordum. Durumumu bilse gözü ne düğün görürdü ne de evleneceği adamı. Kendini yiyip bitirirdi. Ona daha fazla kötülük yapmak istemiyordum . Belki de buz amana kadar ona yaptığım kötülüklerin karşılığı olarak bana bu ceza verilmişti kim bilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM (FİNAL)
General FictionGecenin bir yarısı nereye olduğunu bilmeden saatlerce yürüdüm. Kalbim acıyordu. Beni bu saatte yürüten derdin ne olduğunu kime anlatacaktım? Yüzümde ki yaşları sildim. Sonra bir çıkmaz sokağa girip duvar dibine çöktüm. Neden ben, neden? Bu sorunun...