Kendimi yeterince iyi ifade etmek için gözlerimi büyüterek karşısında dikleştim. "Kimi istiyorsun?"
Yavaş adımlarla ayağa kalktı ve karşımda durdu. Tek seferde öyle bir isim söyledi ki, artık ne buradan kaçıp gitmem ne de kalıp sözümü tutmam mümkündü.
"Mısra Ofluoğlu."
Beden dili eğitiminde öğrendiğim en önemli şeylerden biri, gerçek bir şaşkınlığın insanın yüz ifadesinde en fazla bir saniye yer ettiğidir. Eğer ki kişinin yüzündeki şaşkınlık ifadesi bir saniyeden uzun sürüyorsa bu çoğunlukla şaşırmadığını, rol yaptığını kanıtsar. Kendi adımı duyduğum andaki o bir saniyede yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama sesimi bulmamın saniyeleri aldığına emindim. Kimi ya da neyi istiyorsa getirip bu işi bitirecektim fakat duyduğumla donup kaldığım yer, sanki başlangıç çizgisinin yeni çekildiği yerdi.
"A-Anlamadım?"
Sesimin çatlak çıkması mı yoksa yüzümdeki bu aptal ifademi onun gözlerini kısıp beni incelemesine sebep oldu bilmiyorum. Bir yabancının ağzından kendi adımı duymak beynimi uyuşturmuş, doğru tepki veremiyordum. Bunca tehlikeli bir adamla, bu kadar savunmasız bir halde evinde olmasaydım, adımı başka birinin ağzından duyduğumda cümleyi tamamlamadan çekip vurmam gerekirdi. Oysa şu an ne aklım yerindeydi ne de belimde olması gereken silahım.
"Mısra Ofluoğlu'nu bulmanı istiyorum." Dedi karamsar gözlerini gözlerime kilitleyerek. "Şaşırmış gibisin. Yoksa zaten tanıyor muydun?"
Benim kim olduğumu bilip benimle oyun mu oynuyor, yoksa o da büyük bir oyunun içinde farkında mı değil çözemiyordum. Şu an bir zarf atıyorsa bile asla düşmemem gerekiyordu. Fakat benim kim olduğumu bilse böyle bir oyuna girmeyeceğine de emin gibiydim. Çünkü onun da emin olduğu gerçekler konusunda oldukça ısrarcı biri olduğunu dün geceden bu yana öğrenmiştim.
"Ben..." Gözlerimi odada gezdirdikten sonra omuzlarımı dikleştirerek gözlerine baktım. "Şaşırmadım. Neden şaşır-"
"Neden şaşırasın ki?" Dedi alaycı bir gülüşle. "Ben unutuyorum senin bazen kim olduğunu, kusura bakma lütfen. Sonuçta Kemal'i bitirmek için böyle bir savaşa kalkışan bir istihbarat örgütü lideri olarak, eminim içimizdeki dona kadar araştırmışsındır."
Açıkçası ben tam olarak böyle söylemeyecektim. Hatta belki de lafı geveleyecektim. Tanımıyorum diyerek geçiştirebilirdim, fakat mantıklı olanı Casper'ın söyledikleriydi. Bilmeden şu an hayatımı kurtarmış sayılırdı. Ben bu andan kurtulana kadar ne kadar az kelime kullansam kârdı.
"Evet... Yani sayılır. Soy ismi tabi ki biliyorum."
Sağ elini sakallarının arasında gezdirip bir süre düşündükten sonra odanın içinde adımlamaya başladı. "Ne kadarını biliyorsun bilmiyorum. Gerektiğinde gerektiği kadar bilgi vereceğim ben sana. Düşündüğün gibi bu kadın, o şerefsiz Gökhan Ofluoğlu'nun kızı." Babamın adını resmen tıslar gibi söylediğinde yüz ifadesinin gerildiğini de görmüştüm. Bu nefret ve öfkeyle benim onun kızı olduğumu bilseydi benimle burada tek kelime bile konuşmayacağından emin oldum. Benim Mısra Ofluoğlu olduğumu bilmiyordu.
Mısra biz nasıl bir şeyin içine düştük?!
"Evet," dedim sesimin titrememesine özen göstererek. "Gökhan Ofluoğlu'nu biliyorum fakat ailesiyle birlikte kendi evlerinde çıkan bir yangında hepsinin hayatını kaybettiği biliniyor. Üstelik bunca yıl geçmiş üzerinden, yaşıyor olsa mutlaka ortaya çıkardı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozgun
General FictionVelhasıl... o bana dokunduğunda adımı bile unutuyordum. Oysa unutmamam gereken tek şey buydu.