14. Bölüm

627 33 5
                                    

Bölüme geçmeden önce oy vermeyi unutmayalım.
Keyifli okumalar 🌿

🌊

Kendimi zorlukla ikna ederek, fincanları elime aldım ve oturma odasına doğru yürüdüm. Deniz, pencere kenarındaki tekli koltukta oturuyor ve dışarıyı seyrediyordu. Ben kapıdan girdikten sonra toparlanarak bana döndü ve çatık duran kaşlarını araladı. "Gel Ömür." Dedi, ancak bir iş görüşmesinde kullanacağı kadar resmî bir dille. Eliyle çaprazında kalan tekli koltuğu işaret etti. Anlaşılan o da benim gibi yalnız kaldığı süre boyunca boş durmamış, bu konuşmayı kafasında defalarca kez yapmıştı. Kahveleri ortamızdaki sehpaya bırakıp, gösterdiği koltuğa oturdum.

Boğazını temizledi ve bana doğru döndü. Bu ciddiyeti, gerginliğimi hâd safhaya çıkarıyordu.

"Artık seninle konuşmamız gerekiyor."

Bazı şeyleri biliyor olmanız, onların dile dökülmesini istediğiniz anlamına gelmez. Şüphesiz ki benim dakikalardır kendi kendime provasını yaptığım bu konuşma, birazdan gerçekleşecek olan konuşmadan daha kolaydı. Deniz'in çakır bakışlarındaki net ifadeden bile anlaşılıyordu bu.

Yavaşça yutkunarak başımı salladım, rahatmışım gibi davranmaya çalışıyordum. Böylesi bir gerginlikle çuvallayacağım çok barizdi, ortamı yumuşatmam gerekiyordu. Kahvemden küçük bir yudum alırken gözlerimi küçük odada gezdirdim. "Bir şeyi çok merak ediyorum." Diyerek ona döndüm. "Bu ev gerçekten senin evin mi?"

Kendini şartladığı ciddiyeti şükürler olsun ki ufak bir sekteye uğradı. Önce afalladı ardından o da benim gibi kısa bir göz gezdirdi odaya. Benim görmediğim şeyleri görür gibi bakmış, hafifçe gülümsemişti. Bir hikayesi olmalıydı. "Anlatacağım... fakat bu evden başlamak biraz kitabın ortasından girmek gibi olacak." Öylesine sorduğum bir soru, merakımı körüklemişti. "Salih kaptanın evi burası, meyhane de bu ev de onun- onundu, ölmeden evvel..." Kederli bir iç çekti. "Şimdi sen diyeceksin Salih kaptan kim? Emine Teyze'nin abisi, Yağız'ın babası Salih kaptan."

Uğradığım ani şokla sesim çatladı. "Emine Teyze, Yağız'ın halası mı yani?!"

Hafifçe başını salladı, fazla üzerinde durmak istemez gibi. "Salih kaptan dedemin en has adamlarından biriydi. Dedemin elinde büyümüş fakat dedemin görünmeyen, karanlık dünyasında büyütülmüş. Bi' nevi o taraftaki işler için yetiştirilmiş anlayacağın..." Derin bir nefes aldı. "Fakat Salih kaptana gelmeden önce konuşmamız gerekenler var. Biz İstanbul'a geri dönmeden önce... senin artık bilmen gerekenler şeyler..."

Cümlesinin sonlarına doğru sesi hafiften kısılmış, gözlerini de kaçırmıştı. Sezdirmek istemese de utandığını hissettim. Sanırım Boz'lardan bahsedecekti.

"İstemediğin hiçbir şeyi anlatmak zorunda değilsin." Dedim, rahat bir tavırla, onun da rahatlamasını umarak.

Kahvesine uzandı ve küçük bir yudum aldı. Ardından sehpada duran paketten bir sigara çekip yakarken, "Artık anlatmak zorundayım Ömür." Dedi. Sigarasından derin bir nefes çekti. "Biz geri döndüğümüzde, insanlar üzerine geleceklerdir. Senin de müstakbel kocanın kim olduğunu bilmen gerekir."

Bu konu hakkında en ufak bir konuşma bile yapmamış olmamıza rağmen, sanki bu evliliği kabul etmişim gibi konuşması beni germişti. Öte yandan benim müstakbel kocamın kim olduğunu bilme hakkım varken onun müstakbel karısının kim olduğu hakkında ufacık bir fikri bile olmaması beni susturan tek şeydi. Böyle olmasına katlanamıyordum. Hayatım boyunca adalet duygum hiç böyle temelinden sarsılmamıştı.

BozgunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin