21. Bölüm

304 23 7
                                    

"Ömür Hanım'la beni tanıştırmamak için ne kadar uğraşsan da böyle özel bir günü atlayacak değilim Deniz'im. Hanımefendinin doğum gününü en içten dileklerimle kutluyorum. Bu arada lütfen kusuruma bakmayın, kısıtlı vakitte kekin limonlusunu bulamadık. Bir dahaki seneye diyeceğim ama... onu da görür mü emin değilim."

Masalların gerçeklerin içinden geçtiğine hep inanmışımdır. Misal, nasıldı Külkedisinin o hazin sonu? Aynı benim gibi saat gece yarısına vurduğunda bal kabağına falan dönüşmüyor muydu? Şayet benim masalım tam olarak öyle sona ermişti.

🌊

Deniz'in Palermo'daki evine, peşi sıra bir karmaşayla döndük. O çikolatalı pastanın varlığını kabullendiğimiz andan beri Deniz bana; "çıkıyoruz, in, bin." gibi komutlar vermek dışında tek kelime etmemişti. Ben de öfkeliydim, tedirgin olmuştum ve hatta korkuyordum belki ama yine de bunun üzerine konuşmak istediğim tek insan Deniz'di. Onunsa tüm bunların sebebi benmişim gibi davranmasını anlamıyordum.

Bu sabah kendisine, nasıl yalnız gezdiğimizi sorduğumda bana çevresinde adamlara gerek duymadığını söyleyen Deniz, şu an evin bahçesine bir ordu yerleştiriyordu. Bunun sebebi muhakkak Kemal Köse'nin burnumun dibinize kadar girip benim doğum günümü kutlayabilmesiydi fakat bana kalırsa bu önlemi almak için biraz fazla geçti. Şayet kendisi iyi niyet göstererek pasta göndermişti ama bunu yapabilen birinin oraya bomba koyabilmesi de çok olağandı. Biz öldükten sonra bu çapta bir ordu ancak cenaze namazımızın kalabalık görünmesini sağlardı, o kadar.

"Bir daha ki seneye diyeceğim ama, onu da görür mü emin değilim..."

Tenimden geçen buz gibi bir ürpertiyle kollarımı bedenime doladım. Malikanenin giriş kapısına yaslanmış, adeta yargı dağıtan Deniz'i sessizce izliyordum. Gerçi sessiz olmasam da fark edileceğimi sanmıyordum. Deniz, beni görmüyordu. Doğum gününde ölüm tehditi alan bendim oysa. Kemal Köse görünürde küçük fakat bizim için oldukça gösterişli bir doğum günü sürpriziyle beni öldüreceğini ilan etmişti.

Bahçedeki adamların bir koridor oluşturur gibi açılmasıyla içeriye bir arabanın girdiğini gördüm. Duran aracın içerisinden Yağız inmişti. Bu mesafeden bile yüzündeki panik, öfke ve korku rahatlıkla seçilebiliyordu.

Deniz'in yanına yaklaşıp kısa birkaç cümle kurduktan sonra Deniz gözlerini yumdu. Sanırım duydukları hoşuna gitmemişti. Ardından sert bir hareketle arkasını dönüp eve doğru adımlamaya başladı. Tam o anda benimle göz göze gelişi, attığı adımın tekleyişi ve gözlerini kaçırışı bir şimşek çakmış gibi hıphızlı gerçekleşmişti.

Deniz beni görmüyor değil, görmeyi reddediyordu.

Yanımdan geçip bir ateş topu gibi salona girdikten sonra, peşimizden gelen Yağız'a döndü. "Nerede o?!"

"Deniz," diye söze giren Yağız'ın tavrı çekimserdi. "Benedict Ferrari evinde... de..."

"De'si ne lan?! De'si ne?!" Deniz öfkesinden yerinde duramıyordu. "O şerefsiz ölmediyse ve rahat rahat evinde oturuyorsa, Kemal Köse nasıl benim burnumun dibine kadar girebiliyor?!"

Yağız, Deniz'i sakinleştirmek ister gibi ellerini iki yana açtı. "Deniz bak bi' konuşalım-"

"Uzatma Yağız!"

Yağız bir patlama yaşar gibi, "Benedict Ferrari'nin olaydan haberi varmış!" Diye bağırdığında, Deniz'de ben de dumura uğramıştık. "Hatta bizzat o iletmiş pastanın notunu!"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 13, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BozgunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin