6. Bölüm

669 28 2
                                    



Karanlık. Kapkaranlık. Hayır hayır, tanıyorum bu karanlığı. Denizin içindeyim.

Denizin dibindeyim.

Ne zaman atladım bu suya, ya da beni kim attı bilmiyorum. Sanki dünyaya gözümü burada açmış gibi hissediyorum. Hem ait olduğum hem de kaçmaya çalıştığım karanlık bir bataklık.

Ölesiye çırpınıyorum ara ara tenimden geçen soğuk dalgaların içinde. Nefesimin ciğerlerime artık yetmediğini hissediyorum. Bir sağa bir sola gidiyorum infilak etmesine saniyeler kalmış bir bomba gibi. Karanlığın kendisi çekiyor beni dibine. Yalanlarım, yanlışlarım, günahlarım bağlanmış ayağıma bir kaya gibi. Hissediyorum.

Bu koskoca, karanlık bir denizin dibi fakat ben elimi nereye uzatsam bir akvaryumun içindeymişim gibi camlara çarpıyorum. Burası benim kendi zindanım. Biliyorum.

Ağır ağır kapanıyor gözlerim, engel olamıyorum. Ölmek isterken bile yaşamaya çalışmak engel olunamaz bir mekanizma insanın doğasında. Nefesimi bırakmamak için ağzımı açamıyorum ama gülmek isterdim yaşamımın son anında. Gidiyorum.

Uzun parmaklı iri bir el kavrıyor belimi. Sırtımın göğsüne çarptığını karnımdaki baskıdan hissediyorum. Zorlukla aralamaya çalıştığım gözlerimi omzumun üzerinden ona çeviri-

"Ömür!"

Yüzümü buruşturdum. Omzum iteleniyordu.

"Ömür kalk çabuk!"

"Leyla?" Dedim yeni uyandığım için oldukça boğuk ve pürüzlü çıkan sesimle. Ellerimi yumruk haline getirip tersiyle gözlerimi ovuşturdum ve yavaşça araladım. Evet oturma odasındaki L koltuğun geniş kenarında uyanmıştık. Dün gece Leyla'nın yaşadığı sinir boşalmasıyla uzun bir süre ağlaştıktan sonra burada beraber uyumuştuk. Yirmi üç yaşında olması, bazı geceler hala birilerine sarılarak uyuma isteğini engelleyemiyordu. Bende bundan şikayetçi olduğumu söyleyemezdim ama keşke buna hiç ihtiyaç duymasaydı.

"Kabus mu görüyordun?" Dedi yüzüme doğru eğilerek. Endişeli bir hali vardı fakat önemsenecek bir şey yoktu. Çocukluğumdan beri ara ara gördüğüm kabustu. Uyandırmasaydı da o yüzü göremeyeceğimden emindim. Hiç görmemiştim.

"Yok sana öyle gelmiştir. Uykumda konuşuyorum ben, biliyorsun." Ne yazık ki böyle bir problemim de vardı. Kendimden geçecek kadar sarhoş veya çok yorgun uyuduğumda bilinçsiz bir iki cümle kuruyor ya da sorulursa cevap verebiliyordum. Bunu kullanarak bir çok kez ağzımdan laf almış ya da videoya çekerek benimle dalga geçmişlerdi. Gözlerimi devirdiğim sırada dışarıdan gelen bir sese kulak kesildim. Dirseklerimi koltuğa bastırarak üst bedenimi kaldırdım.

Leyla da başıyla pencereyi işaret etti. "Onun için uyandırdım bende seni. Aşağıdan birisi girmeye çalışmış. Selim yakalamış giriş katta. Seni görmek istiyor mu neymiş anlamadım. Son göreceği Fırat'ın yüzü olmadan baksan iyi olur diye düşündüm. Fırat'ın spordan dönmesi an meselesi."

"Kimmiş ya beni görmek isteyen?" Diye sorduğum sırada ayaklanmıştım da. "Eve gelecek kadar hem de?"

Balkonun sürgülü kapısının aralanma sesine Leyla eşlik etti. "Valla bizde anlamadık."

Ellerimi küçük balkonun demirlerine yaslayarak bedenimi aşağı sarkıttım. Askılı atlet ve şort pijama takımıyla balkona çıkmak oldukça kötü bir fikir olmasına rağmen bir an önce gelenin kim olduğunu anlamak istiyordum. Sırtı dönük takım elbiseli bir adam inatla beni çağırmalarını istiyordu, Selim'le Müslüm ise kim olduğunu öğrenmek konusunda ısrarcılardı. Takım elbiseli adam sabır diler gibi elini saçlarının arasından geçirdiği sırada yan döndü. Takım elbiseli adam... ben tanıyorum bir yerden bu adamı.

BozgunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin