13. Bölüm

568 34 18
                                    

"Pardon!" Diye seslendim, tatlı ama titrek bir sesle.

İrkilerek bana doğru döndü. Hasret kaldığım o çakır gözlerini görmek, heyecandan deliye dönen kalbime vurgundu. Her şeyini unutmuştum belki ama, gözleri bana hep bir şekilde tanıdıktı işte. O gece ki genç adamın yüzünü getirmeye çalıştım gözlerimin önüne. Bi' kere o zaman sakalları yoktu! Sakal bırakmak onda inanılmaz bir değişim sağlarken epey karizmatik bir hava da katmıştı. Hem o zamanlar yüzü daha gergin, daha parlak gibiydi. Nasıl denir?... Daha genç! Bu geçirdiğimiz dört yıl onu yıpratmış olmalıydı ve fakat bu sayede de dünya üzerinde en göz alıcı şeye dönüşmüştü sanki. En azından benim gözümle bakılınca öyle gözüküyordu.

Onun bir hayalet görmüş gibi taş kesilmesine sebep olan yüzüme, çekimser bir gülümseme ekledim. Sandalyemi ona doğru eğmek için tutunduğum masada ki elim, terden kaymak üzereydi. Boğazımı temizledim ve bal sarısı olduğunu iddia ettiği gözlerimi kocaman açtım.

"Çakmağınızı alabilir miyim?"

"Ö-Ömür?" Diye kekeledi bir süre sonra, kaşları çatılırken.

"Tam olarak burada düşmüyordum galiba ama düşmek üzereyim, haberin olsun." Dedim, korkuyla bezeli bir gülümsemeyle.

Üzerindeki şaşkınlığı atmak ister gibi gözlerini yumup, başını iki yana salladı. Ardından sandalyemi tutarak ayağa kalktı ve sandalyemin ön ayaklarının da yere değmesini sağlayarak düşmemi engelledi. Halbuki ben çoktan düşmüştüm.

"Sen nasıl..." İki eliyle yüzünü sıvazladıktan sonra tekrar yüzüme baktı. Sanırım hala burada mıyım yoksa değil miyim diye kontrol ediyordu. "Sen... buraya nasıl geldin?"

Yavaşça ayağa kalkıp ellerimi iki yana açtım. "Fesleğen alarmı." Dedim, gülümseyerek. Bunun henüz onun için bir anlamı olmadığından, garipseyerek bakmaya devam etti. "Uzun hikaye."

"Sen... hatırlamıyordun bile?" Dedi tek kaşını kaldırarak.

"Olmuş öyle bir takım aptallıklarım." Dedim, ağzımın içinden. Usul bir adım attım, ona doğru. "Şimdi hatırlıyorum, hepsin-"

Ona attığım adımı, bir adım geriye çekilerek bertaraf etti. Onun benden uzaklaşması defalarca kez yaşadığım bir şey olmasına rağmen hiç bu kadar afallamamıştım. Böyle bir anda, her şeyi hatırlamışken, ben ona ilk defa bir adım atmışken...

Kafasını hafifçe iki yana sallayıp sözümü kesti. "Çok geç." Dedi, kararlılıkla.

O geceyi hatırlamıyor oluşum bize birbirimizi ağır yaraladığımız koca bir savaşa mal olmuştu. Onun kırıkları daha keskindi şimdi, ben ona ulaşamadığım her saniye törpülenmiştim. Bilmiyorum. Birbirimizi yıllar sonra gördüğümüz o an bende onu hatırlasaydım, ne değişirdi ki? Yine de bu savaşa girmez miydik?

"Üzerinden yıllar geçmişti." Dedim, kendimi açıklamaya girişerek. "Ben... çok sarhoştum-"

Alaylı bir gülümsemeyle, 'yapma' der gibi kafasını salladı fakat öfkesi sesinden taşıyordu. "Yine mi?!"

İrice açılan gözleri bana bir dejavu yaşıyormuşum gibi hissettirmişti. Elim ayağım birden buz kesti. Kış bahçesinde rakı içtiğimiz geceyi de sarhoş olduğum için hatırlamadığım yalanını söylemiştim... Kahretsin! O sabah hatırlamadığımı söylediğimde neden o kadar öfkelendiğini de, o gece bana sarhoş olmamla alakalı söylediklerini de şimdi anlıyorum. Ben o sabah aynı şeyi ona tekrar yaşatmıştım. Deniz'in kırıkları, sandığımdan da keskindi.

BozgunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin