2. Kısım 10. Bölüm: Değişen Roller

689 37 84
                                    

2. Kısım 10. Bölüm: Değişen Roller

Sabah kahvaltısından önce Doktor odama geldi.
"Merhaba Kukla, kendini nasıl hissediyorsun."
"Hoş geldiniz doktor, asıl siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz." dediğimde afallayan Doktor, "İyim teşekkür ederim. Senide iyi gördüm." diye cevap verdi.
Güldüm. "Yerinizde olsaydım bu kadar emin olmazdım."
"Neden?" diye kaşlarını çattı. "Yoksa iyi değil misin?"
"Bilmem. Bunu bana siz söyleyin, Mehmet amca size bunun için para ödüyordu değil mi?" diyerek dün geceki konuşmalarından alıntı yaptım.
Gülümsedi. Gülümsemesiyle üst dudağını oynatan Doktor, zifiri karanlığa bulanmış olan bıyıklarını uyandıkları yataktan aşağıya doğru salladı.
"Doğru söze ne denir ki, bende paramı böyle kazanıyorum. Madem iş konuşmaya başladık, o zaman hiç uzatmadan konuya girelim. Mehmet Han çiftliğinden neden kaçtın."
Doktor oynamaya çalıştığım rolün farkına varmış olacak ki, dün gecenin alıntısının altında kalmadan beni geçmişime sürükledi. Kuralları yeni öğrenmeye başlamışken oyundan çıkmaya niyetim yoktu.
Bedenimi sarmalayan çarşafı ayağa kalkmak için üzerinden attığımda, doktor elini havaya doğru kalkmana gerek yok dermişçesine kaldırdı. Yatağa geri uzanıp gözlerimi tavana diktim. Avizenin etrafında beliren çatlağın izlediği yolu takip ettiğim sırada, canımın oyun oynamak istediğini fark ederek benden istedikleri cevapları vermemeye karar aldım.
"Mehmet Han çiftliğinden kaçtığımı nereden çıkardınız, herkes bana bunu söylüyor. Hâlbuki buradan kaçmadım."
"Ya!" dediğinde kaşları tavandaki çatlakları doldururcasına havaya doğru yükseldi. "Arka bahçedeki bavulu nasıl açıklayacaksın."
"Şey."
Bavulu tamamen unutmuştum.
"Şey, bavulu oraya götürmemi istediler. Yani kıyafetlerimi istiyorlardı."
Beklenmedik cevaplar doktoru bir hayli şaşırtıyordu.
"Bunu senden kim istedi Kukla?"
"Bilmiyorum! Gece yarısıydı, sanırım saat 2 ile 3 arasında gidip geliyordu. Susamıştım. Su içmek için uyandığımda odamın içinde daha önce hiç görmediğim birileri vardı. Korktum. Bu yüzden hiç uyanmamış gibi davrandım, fakat uyanık olduğumu fark etmiş olacaklar ki başucumda bittiler. Benden kıyafetlerimi istediler, yoksa beni öldüreceklerini söylediler."
"Yani eve hırsız girdi ve sadece senin kıyafetlerini istediler, sende bunu kabul ettin. Yanlış anlamamışım değil mi?"
"Başta insan inanamıyor, ama gerçekler bu Doktor."
Doktorun yüz ifadesi söylediklerime inanmadığını gösteriyordu. Ruhsuz vücudu buz tutmuş kalbinden salınan ifadesiz mimikleri yüzüne akıtmıştı.
"Sonra ne oldu Kukla."
"İstediklerini yaptım. Kıyafetlerimi bavula yerleştirip onlara verdim. Evden çıkarken fark edilmemek istedikleri için beni de yanlarında götürdüler. Bahçeye geldiğimde duvarının altının kazıldığını fark ettim. Yeterince geniş kazmamıştılar. Bavulumu kırıp içindeki birkaç kıyafeti aldılar. Yüzlerini gördüğümü söyleyip beni arkalarında bırakmak istemediler."
"Sonrada seni kaçırdılar."
Yüzümü eğip dudaklarımı emdim.
"Evet." ağlamaya başladım. "Onlarla gitmek istemedim. Beni dinlemediler, sürükleyerek buradan götürdüler."
Ellerimin arasında kalan yüzümü kenetledim. Hıçkırığa benzer sesler çıkarıyordum. Ağlamak hoşuma gidiyordu.
"Sonra." dedim ağlamaya devam ederken. "Sonra."
"Evet! Sonra Kukla ne oldu?" Doktor bu sefer bana inanıyor gibiydi. Yatağanın başucuna gelip yüzümü ellerimin arasından kurtarmaya çalışıyordu.
"Hayır, hayır, hayır!" diyerek başımı iki yana doğru salladığımda çıtırdayan boynum bunu biraz daha devam ettirirsen, kafanı bedeninden ayıracaksın diyordu. "Hayır, lütfen doktor bana bunu söyletmeyin, düşündükçe canım çok yanıyor."
Yüzümü kilitlediğim parmaklarımı açmasına izin verdiğimde, "Bana anlatabilirsin. Sonra ne oldu?" dedi Doktor.
Başımı sallayarak, "Yapamam. Bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Yaşadıklarım çok zor, nasıl anlatılacağını bilmiyorum. Biliyor musun Doktor? Hiç canım yanmadı, her şey bir anda olupbitti. Birkaç dakika sürdü. Ne olduğunu anlayamadan beni bırakıp kaçtılar."
"Sana ne yaptılar Kukla. Bana anlatabilirsin."
Doktorun sürekli olaya odaklanıp benim neler hissettiğimi hiçe sayması, sürdürdüğüm oyunun tozunu artırmama neden oldu.
"Dokunmabana, uzak dur benden. Sende onlar gibisin, hepinizden nefret ediyorum." diyerek doktorunu ittim.
Ellerimi tutup beni sakinleştirmeye çalıştı. Geriye doğru kendimi çekip yeniden ellerimi doktorun avuçlarının arasından aldım. "Uzak dur benden!"
"Tamam, sakin olmalısın. Ne yaşadıysan her şey geride kaldı. Burada güvendesin."
Yataktan çıkmaya çalıştığımda omuzlarımdan bastırarak buna izin vermedi.
"Ne yaptığını sanıyorsun, yataktan çıkmak istiyorum."
"Sakinleşmediğin sürece ayağa kalkmana izin vermeyeceğim."
Güldüm. Kahkaha attım. "O zaman beni sakinleştir."
"Şimdi ne yapıyorsam onu yap."
Ellerini kullanarak, daha önce bilmiyormuşum gibi bana derin nefesin nasıl alınacağını öğretti.
"Derin nefes al." dedi.
Tıpkı doktorun aldığı gibi derin nefesimi aldım.
"Aferin, aynen böyle devam et." dedi şişen göğüs kafesinin üstünden. "Şimdi yavaşça ağzından dışarıya ver."
Nefesimi verirken, "Böyle mi Doktor" dedim.
"Aynen böyle devam."
Doktor son kez tüm odadaki havayı vakumlarcasına ciğerlerine çektiğinde, neredeyse tüm nefes hareketlerini yarım saatte yakın tekrarladık.
"Kendini şimdi nasıl hissediyorsun Kukla."
Doktorun güvenini kazanabilmek için elimi çaresizce ona doğru uzattım.
"İyiyim. İyi ki yanımdasınız, kendimi çok çaresiz hissediyorum. Lütfen beni yalnız bırakmayın, size bu konuda güvenebilir miyim? Doktor."
"Bana her konuda güvenebilirsin Kukla. Sen istemediğin sürece seni terk etmeyeceğim." diyerek elimi tuttu.
Elini reddederek geri çektim kendimi.
"Yalan söylüyorsunuz, tıpkı diğerleri gibi."
Elimi yeniden tuttu. Bu sefer ki daha sıkıydı. Kaybetmekten korkarcasına.
"Diğerlerinden kastın ne Kukla."
"Annem, babam, amcam, halam, arkadaşlarım ve..." yutkundum. "Rozalin!"
Yüzüne gizemli bir tebessüm kondu.
"Rozalin'i gerçekten özlüyorsun. Erken kaybı seni derinden etkilemiş olmalı." Konuşmasını bitirmesine izin vermeden araya girdim. "Hayır! Doktor, bu doğru değil. Kimseyi özlemiyorum. Rozalin benim için geçmişte kalan anılardan biri. Rozalin'i düşünmenize gerek yok." Elini sıktım. "Kalbim tamamen cam kırıklarıyla dolu, başkasına yer yok."
Rozalin konusunda söylediğim yalan kalbimi yakıyordu. Doktor elimi tutmayı bırakıp karşımdaki koltuğa oturdu.
"Sonra ne oldu Kukla, seni bu kadar üzen şeyi anlatmak ister misin?"
Doktor sırtımı görecek şekilde yatakta döndüğümde oynadığım oyundan sıkılmıştım. Doktoru farklı bir yerden vurup oyun oynamak istesem de o sürekli bana olanları gün yüzüne çıkarmakla uğraşıyordu. Oynadığım oyunda başarısız olmuştum, ama...
"Sonrasını bana siz anlatın Doktor. Kalçalarımın arasında kaç kişinin dölüne rastladınız. Bu arayışınızda umarım farklı zevklere yelken açmamışınızdır. Sonra ikimizde üzülürüz. Üzülmemi istemezsiniz değil mi? Çünkü çalışanlarımla ilişkiye girmiyorum."
Gülmeye başladım. Doktor da benden güç alırcasına güldü.
"Bir an için aklını kaybettiğini düşündüm Kukla. Neyse ki bu oyun daha fazla uzun sürmeden bitti. Aksi takdirde Mehmet Bey çok üzülürdü. Akıl hastanesine nedense çok karşı."
Kahkaha atarak yüzümü doktora döndüm.
"Senin gibi bir adamı karşıma doktor diye çıkaran biri neden akıl hastanesinden korkmasın ki, işinde çaylak olmayı kenara koy ve birkaç makale oku. Sevgili doktorum!"
"Çaylak mı?" dedi yüzünü kırıştırarak.
"Çaylak!" diyerek tekrarladım.
"Belki de haklısın, çaylak olduğum içindir." dedi doktor. "Kaçtın, bunun sebebini anlıyorum. Kaçırıldın ama neden işte bunu bilmek istiyorum. Seni kaçıranları hatırlıyor musun?"
"Yeter sıkıldım. Sürekli bana bunları sormaktan vazgeçin." diye yataktan çıktım. "Kaç gündür uyuyorum. Bu ilaçlar beni neden sersemletmedi, aksine daha güçlü hissediyorum."
Buz tutmuş kalbinden salınan ifadesiz mimikler hâlâ yüzünde hâkimiyet kuruyordu.
"Yaşadıklarından dolayı travman seni güçlendiriyor."
"Travma." diye mırıldandım.
Güldü. "Yakında geçer."
"Beni neden hastaneye götürmediniz."
"Bunu Mehmet amcana sormalısın."
"Susuz kalmıştım, hem de çok. Dayanacak gücüm kalmamıştı bu yüzden idrarımı içtim. Böbreklerimin iflas ettiğini düşünmüştüm."
Bıyığının ucunu kıvırdığı sırada gülümsedi. "Sadece üç gün susuz kalmışsın. İdrarını içmen iyiymiş. Bu sayede ayaktasın."
"Üç gün mü?" Gülüyordum. "Lanet olsun! Sadece üç gün." Gülmekten gözlerimden yaşlar aktı.
"Koluna almış olduğun darbeden dolayı kasın zedelenmişti. Bu yüzden sargıya aldık. Yüzünde ve vücudunun belli bölgelerinde şişler vardı. Şuan iyisin daha da iyi olacaksın."
Doktorun yanına oturdum. "Beni neden uyuttunuz." diye sorduğumda gözlerinin içine bakıyordum. "Yoksa beni siz mi siktiniz. Doğruyu söyleyin bütün çiftlik toplanıp beni siktiniz değil mi? Hadi ama kızmayacağım bana doğruyu söyleyin."
Şaşkına dönen doktor. Omzuma attığı koluyla, "Dinlenmen lazım Kukla, şuan aklın çok karışık bunları düşünmen çok normal."
Elini omzumdan ittim. Çatlayan tavana doğru güldüm. "Aklımın karıştığı yok. Uyandığımdan beri papağan gibi bunu tekrarlıyorsunuz. Gayet iyiyim, hem de hiç olmadığım kadarıyla."
Doktorun yanından kalkıp karşıdaki masanın önüne geçtim. Duvardaki tablodaki renk karmaşasında boğulurken, "Bana ne olduğunu anlatın doktor" dedim.
Sesinde hiçbir çatırdamaya yer vermeyen doktor, kış uykusuna hazırlanan kaplumbağa kadar soğukkanlıydı.
"Bende bunu öğrenmek için buradayım Kukla. Bana yardımcı olursan bunun cevabını ikimiz birlikte alabiliriz. Şimdi sakinleşip yatağa geç."
Burnumu yırtan nefesim matadorunu bekleyen boğanın son nefesi gibi acıydı.
"Ha!" dedim boğazımı temizlerken.
Doktora doğru döndüm. "Benimle dalga mı geçiyorsunuz? Evin içinde gizli odaların olduğunu, hastane yerine burada tedavi edildiğimi, acı çekmemem için uyutulduğumu söylüyorsunuz. Bana başıma gelenlerden de habersiz olduğunuzu söylüyorsunuz, o zaman kaçırıldığımı nereden biliyorsunuz. Size kaçırıldığımı kim söyledi. Ben mi söyledim?"
Öfken sıktığım avucumu yumruğa dönüştürüp masaya vurdum. Sesle irkilen doktor ayağa kalkarak yanıma geldi.
"Sakin olmalısın, seni anlıyorum. Bize güvenmelisin, bu çatı altındaki hiç kimse sana zarar veremez. Buna inanmak zorundasın. Yardımcı olmadığın takdirde bu kuşkuların kurbanı olursun."
Başımı sallayarak, "Güvenmiyorum" diye mırıldandım. Bir anlık öfkeyle masadaki sürahiyi yere attım. Yerde top gibi seken sürahi birkaç parçaya ayrıldıktan sonra durdu.
Doktor, "Mehmet Bey!" diyerek kapıya doğu çevirdiği yüzüyle bağırdı.
"Aslında sen doktor falan değilsin. Benim gibi kuklanın tekisin. Ucuz tahtadan yapılmış adinin tekisin. Sana güvenmiyorum. Ne sana ne de senin sahibine. Hepiniz ucuz tahtandan yapılmış adi insanlarsınız."
Gözbebeği titreyen doktor konuşacak kelimeleri bulamıyor gibiydi. Karşımda sessizce durup kapıdan Mehmet amcanın girmesini bekliyordu.
Sanki her şey yerine oturuyor gibiydi. Kayıp yapboz parçalarını bir araya getirdiğimde karşımdaki adamın doktor değil de kukla olduğunu anlıyordum. Kendimi kullanılmış gibi hissettim. Aptal yerine konulan kafesteki hayvanlardan biri gibi.
Telaşla odaya giren Mehmet amca, yerdeki cam kırıklarını görünce doktorla benim aramda gidip geldi. Cam kırıklarına basmamaya dikkat ederek aramızda durdu. Gözleriyle "burada neler oldu" dese de bir süre doktorla bakıştı. Doktorla telepati kuruyormuş gibi gözlerini ondan kaçırmadı Mehmet amca. Midemi bulandıran bu iki adamın sözlerine güvenemezdim. Bir şekilde sözü "Yeni uyandığım için aklımın karıştığına" getirecektiler. Bana söyledikleri hiçbir şey mantıklı gelmiyordu. Beni Mehmet amca kaçırtmış olabilirdi. Orman kaçmamın üzerine olanları Mehmet amcaya anlatı o da beni kaçıranlara haber vermiş olmalıydı. Orman'ın ve doktorun öğrenmek istediği şey adamların ağzından "Mehmet Han'ın" çıkıp çıkmadığıydı. Benden Orman'ın af dilemesinin de tek açıklaması bu şekilde olabilirdi.
Yerdeki cam kırığını alıp boğazıma bastırdım. "Bana ne yaptınız," diye bağırdım.
Mehmet amca ile Doktor birbirlerine bakındıktan sonra bana doğru bir adım attı. Anlaşmış gibi aynı anda, "Sakin ol Kukla!" dediler.
Camı biraz daha bastırınca sonunda Mehmet amca konuştu. "Sakin ol oğlum, sana bir şey yapmadık. Elindekini bana ver." dedi elini bana uzatarak.
"Mehmet Bey'i dinle Kukla." dedi Doktor.
"Benden uzak durun." dedim. ""Hemen." diyerek bağırdım.
Geriye doğru uzaklaştılar.
"Son kez soruyorum. Tatmin edici cevap vermezseniz kendimi yalanların arasında keserim. Tamam mı?"
"Tamam, oğlum, sakin ol her şey eskisi gibi olacak, yeniden mutlu olacağız." dedi Mehmet amca çatlayan seslerinin ardından.
"Kes! Daha fazla bu saçmalığa katlanamamağım. Bana oğlum deme, babam değilsin. Piçlerin babası olmaz, bana ne yaptınız?"
"Her şey sana anlattığım gibi oldu. Hasan ağa seni çeşmenin orada buldu. Geldiğinde yorgun ve bitkindin. Tedavini burada yaptık. Başkada bir şey yapmadık. Her şey bundan ibaretti. Başına neler geldiğini sen bize söyleyeceksin."
"Sana inanmıyorum."
"Lütfen Kukla, bana inan. Allah şahidim olsun ki bundan fazlası olmadı. Camı yere at, sana yalvarıyorum bunu benim için yap."
İnancımı kaybettiğimden dolayı konuşulanların bende hiçbir hükmü kalmamıştı. Elimi hareket etmemle kanayan yaramdan yere akan kandamlası beyaz halının büyüsünü bozmuştu. Mehmet amcayla doktor ellerini bana uzatarak "Dur! Yapma" deseler de ben 'sona' hazırdım.
Mehmet amca yerdeki cam kırıklarından birini alarak boğazına götürdü.
"Ölmek mi istiyorsun, tamam o zaman ölelim. Buradan ikimizin de cesedi çıkar. Bana güvenmiyorsan yaşamanın anlamı yok."
"Beni sikmelerini sen söylemedin demi Mehmet amca. Bana bu kötülüğü yapmadığını söyledi."
Alev kırmızısına dönen gözleri titreyerek dışarıya boşaldı. Titreyen elindeki camı yere bırakarak, "Hayır!" diye mırıldanıyordu.
Mehmet amcanın boğazındaki cam kırığı hayatım boyunca bana yapılmış olan en büyük fedakârlıktı. Güven duygusunu yeniden hissetmeye başlamıştım.
Güvenini kazanmamı sağlamak için canından vazgeçen bu adamın yanındaki kim oluyordu.
"Bana neden bu adamı doktor diye yutturmaya çalıştın."
"Çünkü doktorum," dedi Doktor.
Hâlâ boğazıma dayalı olan cam parçasını bırakmamışken araya girmeye cesaret eden doktoru yavaşça süzdüm.
"Evet, Mehmet amca neden?"
"Doktor doğruyu söylüyor. Bize artık güven, kuşkularını bir kenara bırak. Camı yere bırak!"
"Şartım var!"
"Her şey kabulüm, yeter ki bırak artık şu şeytanı."
"Yarın gitmeme izin ver. Yoksa bütün çiftliği yakarım."
Gülümsedi. Doktora bakarak, "Tamam" dedi.
Mehmet amcadan sonra doktorda, "Tamam" dedi.
Cam kırığını cebime koydum. "Henüz bunun işi bitmedi. Yarın sözünü tutmadığın takdirde önce senin sonra benim boynumu kesecek."
Anlaşmamızı somutlaştırmak için elini bana uzattı. Elini sıktığımda, "Erkek olduğunu görmek beni onurlandırıyor Kukla."
"Erkek olduğunu görmek" diye mırıldandım. "Güzelmiş."
Koluma giren Mehmet amca dinlemek üzere beni yatağa götürdü. Çantasından çıkardığı yara bandını ve koyu sarı şişenden avucuna döktüğü kapsülü Doktor, bana uzattı.
"Bu ilaç sakinleşmeni sağlayacaktır."
"Yeterince uyumadım mı? Tam da gerçekleri görmeye başladığım da bu da ne şimdi?"
Doktorun omzunu sıkan Mehmet amca, buz dağının çatırdayan gövdesi gibi güldü.
"İlacı su olmadan nasıl içsin doktor" dedi.
Kırılan sürahiyi aramışçasına gözlerini gezdirdi masanın üzerinde. Yerdeki cam kırıklarına baktığında, "İçmesi için su getireyim" deyip odadan ayrıldı.
Mehmet amca, geldiğim ilk gün karşıma doktor diyerek bu adamı çıkarmasını şimdi daha iyi anlıyorum. Tedavi yöntemi olarak sadece ilaçları kullanan, hastasıyla arasındaki diyalogların yetersiz olması, işindeki acemiliği dışarıya vurmuştu. Çiftlikteki herkesin rolleri Mehmet Han tarafından yazılıp çizilmişti. Oynamaları gereken karakterleri hayal dünyasındaki sahne düzenine göre kişilere dağıtmıştı. Büyük ihtimal bu oyundaki başkarakter ben oluyorum. Evden kaçan, yalnız ve çaresiz çocuk, tam da Mehmet Han'ın çiftliğine yakışacak biri. Varisini arayan kanlı kral gibi etrafımda dört dönüp bu gayeyi gerçekleştirmeyi arzuladı. Sonunda Mehmet amca ile anlaşmaya varıp buradan ayrılıyorum. Mirasına ne olacağını henüz açıklamasa da oynayacağım oyunda paraya ihtiyacım olacak, bu yüzden varis olmayı kabul ediyorum.
Adana'ya döndüğümde halama aradaki zaman dilimini nasıl açıklayacaktım. Telefonlarına çıkmadım ve geride döndüm. Neredeyse onları silmiştim, aileme ait hiçbir şeyi duymak ve öğrenmek istemiyordum. Bunca şeye rağmen baştan beri şikâyetçi olduğum birinin yanına gitmek için Mehmet amca ile anlaşma yapıyordum. Kendi hayatımı mahvettiğimden dolayı intikam alacağım son kişide benim.
Okulsa hayal oldu. İki aya yakındır okula gitmiyorum, büyük ihtimal devamsızlıktan kalmış olmam lazım. Büyük olaylara gebe olan okul hayatım hiç başlamadan sona ermesi hayatın gerçekten de sürprizlerle dolu olduğunun kanıtıydı. Acaba şuan babalığım devamsızlıktan kaldığımı duysaydı nasıl tepki verirdi. "Lan hayvanın oğlu beni bunun için mi yaktın?" diye üzerime yürüdüğünü hayal edebiliyorum.
Annemse toplumun baskıladığı kadın olma kanunun bilmem kaçıncı maddesine ayak uydurmuş bir şekilde iki gözü çeşme, burnunun suyu dudaklarının arasında baloncuk yaparak aramıza girip bizi ayırmaya çalışırdı. Onu da affetmeyeceğim. Günahının meyvesi olarak gördüğü beni babalıktan yoksun olan adamın kollarına bırakarak kendi hayatına kaldığı yerden devam etti. Ta ki benim herkesten bir parçayı alarak ateşi tutuşturduğum güne kadar.
Belki ölene kadar bunu söylemeye devam edeceğim, annem amcamı babam, babamı amcam yapmış olsaydı, hayatım şuan klasik Türk toplumunun kayıp parçası olacaktı. Yani sizlerden biri olacaktım. Normal!
Yeterince kızgın olamıyorum anneme karşı. Kendime vermiş olduğum sözleri biliyorum, intikam alacağımı sürekli yeniledim. Konu annem olunca, midemdeki sindirilmeyi bekleyen vicdan kesem teklemeye başlıyor.
Umarım annem yokluğumda itirafıyla kurduğu aile düzenini babalığımla sürdürmeye devam ediyordur. Çünkü ben beden çaldıklarını geri kazanmak için yaşamaya başladım.
18 yaşında olan birçok gençten hatta hepsinden daha erken sürede olgunlaşmak zorunda kaldım. Kendimi yaşlanmış hissediyorum. Hayatımın en güzel yıllarını belki de Orman'ın dediği gibi şımarıklık yaparak kaybettim. Orman söyledikleriyle canımı yakmış olabilir, onu da anlamak istiyorum. İstemeden hayalini kurduğu yaşantısını sonlandırmasına neden olmuş olabilirim. Vicdanımı yine de bu çiftliktekiler için kullanmayacağım. Ormandaki ökse otuydum.
Elindeki bir bardak suyla içeriye giren doktorun dikkatini çeken ilk şey cam kırıklarının ardındaki koltuğun üzerinde ağzı açık bir şekilde yatan Mehmet amca olmuştu. Mehmet amcanın uyuyor olmasından memnun gibiydi. Geldiğini haber vermek yerine direk yanıma gelerek cebindeki ilaç şişesinden kapsülleri çıkardı.
Doktorun gözlerinin içine bakarak kaşlarımın çatılmasıyla alnımın ortasında beliren kırışıklığın bin bir anlamından biriyle, "Bu ilaçları içmemi bekliyorsan yanılıyorsun Doktor!" dedim.
İlaçla suyu uzatarak, "İçmeni bekliyorum," dedi.
"Hangi amaca hizmet ettiğinizi bilmiyorum ama ne işe yaradığını bilmediğim ilaçları benden içmemi beklemeyin Doktor."
"Sakinleştirici, birkaç saat uyumanı sağlayacak."
"Bugün yeterince çaylak olduğunu herkese gösterdin Doktor." dedikten sonra bana doğru uzatılan ele sertçe vurarak ilacı yere düşürdüm.
Vurmamla canı yanmış olacak ki yanardağın püsküren ağzı soluğunu yüzüme doğru patlattı.
"Bana bak çocuk, bende bir yere kadar sabredebilirim. Daha fazla sınırlarımı zorlama yoksa ikimiz içinde iyi şeyler olmayacak."
Tıpkı vahşi hayvanların yapmış olduğu gibi göz teması kurarak, ondan korkmadığımı gerekirse savaşabileceğimi gösterdim.
"Yoksa ne yaparsın Doktor."
Geriye doğru çekilip omuzlarını dikleştirdi. Burnunu çeken doktor parmaklarını çıtlatarak kiminle uğraştığını sanıyorsun izlenimi yaratmaya çalışıyordu üzerimde. Oysaki yaptığı tek şey çaylaklıktı.
Bunun gibi adi tahtadan yapılmış olan kuklayı devirmek için tek makas hamlesi yeterli olacaktır. Yeter ki ipi nereden keseceğimizi bilelim.
İlaç şişesini Mehmet amcayı uyandırmayacak şekilde salladı. "İsteyerek içmezsen." Gülümsedi. "Zorla içiririm."
"Bunu neden denemiyorsun Doktor."
Sağ ayağını yatağa bastırarak destek alan doktor çenemi zorlayarak ağzımı açmaya çalıştıysa da dişlerimi kenetleyerek buna engel oluyordum. Doktorun biraz daha çabalamasını istiyordum. Tırnak uçlarına kadar kıllarla kaplı olan parmaklarını dişlerimi açmak üzere ağzı sokmaya çalışmasına engel olabilmek için başımı iki yana doğru sallıyordum. Mehmet amca seslere rağmen uyumaya devam ediyordu. Benimde istediğim şey zaten buydu.
Fısıltılarla konuşan Doktor, "İç şunu çocuk hadi" diyordu.
İçime gömdüğüm dudaklarımla ona karşı çıktığım anda, belinden kavradığım doktoru üzerime düşürdüm. İstediğim pozisyonda olan doktor artık kapana kapılmış fareden farksızdı.
"Mehmet amca kurtar beni, beni kirletmesine izin verme," diye bağırdım.
Üstümden kalmaya çalışan doktoru kollarımla kenetleyerek buna izin vermedim.
"Mehmet amca yardım et." diye yeniden bağırdım.
Avucunu yüzüme bastıran doktor ayağa kalkmak için çabalıyordu.
"Bırak lan beni, piç!" dedi doktor.
Doktorun Kulağına doktoru fısıldayarak, "Yüzüne dikkat et," dedim.
Bağırışlarıma kulak kabartan Mehmet amca sıçrayarak koltuktan kalktı. Yatakta üzerimde depreşen doktoru görünce çıldırmış gibi elini yumruk yapan Mehmet amca, cam kırıklarına bastığını bile anlamadan doktorun yüzüne doğru yumruk attı. Aldığın yumruk darbesiyle yüzerimden kayan doktorun patlayan dudağından akan kansa yanağıma bulaştı.
Eliyle yüzünü korumaya çalışıp, "Durun Mehmet Bey, sandığınız gibi bir şey yok," dedi.
Mehmet amca söylediklerini duymuyormuşçasına vurmaya devam etti. Mehmet amcaya karşılık vermeyen doktor başını yumruk darbelerine karşı korumak için dizlerinin arasına aldı. Doktorun başını dizlerinin arasından alıp boğazını sıkmaya başladı. Direnmeye yeni başlayan doktor parmaklarını Mehmet amcanın gözlerine, ağzına sokarak onu üzerinden atmaya çalışıyordu. Boğazına kenetlenen eller, nefesini kesiyordu. Havasız kalan başı neredeyse bomba gibi patlayacaktı.
Bir süre yerdeki bu iki adamı ayırmak yerine izlemeyi tercih ettim. Sanki masalın en güzel yerinde çalan müzik gibiydi bağırtıları. Hiç bitmesini istemediğim kitabın sonunu getirmek gibiydi, kendimi bunun için affetmeyeceğim. Aksi takdir de tek kitaba mahkûm olacaktım.
Yataktan kalkıp içmem için getirilen su Mehmet amca ile doktorun üzerine döktüm. Suyla irkilen adamlar sakinleşmiş gibiydiler.
"Yeter!" diye bağırdım. "Bıkmadınız mı köpekler gibi didişmekten? Doktorun bana dokunduğu falan yoktu, sadece birazcık oyun oynamak istedim. Düştüğünüz şu hale bakın, koskoca adamlarsınız utanmıyor musunuz? Bide bana kukla derler, kim kimin kuklası olmuş belli değil. Kuklalar ve oynatıcıları iplerinde düğüm olmuşta haberimiz yok."
Elinin tersiyle yüzündeki su damlacıklarını yer atan Mehmet amca, oyun oynadığından dolayı memnun gözükmüyordu.
"Bana bak çocuk, aklını mı kaçırdın. Ne yaptığını sanıyorsun, şuracıkta adamı öldürecektim. Böyle şakalar yapmaktaki amacın ne senin. Oyun mu oynadığını sanıyorsun." diyerek üzerime doğru geldi Mehmet amca.
Yerde hâlâ yatar vaziyette uzanan Doktor, "Şimdi ayıkla taşları bakayım" der gibi bana bakıyordu.
Öfkesine kurban olmak istemeyen Mehmet amca yumruk yaptığı avucunu diğer avucuna vurdu.
"Ah!" diyerek bağırdı. "Seninle ne yapacağımı bilmiyorum. Belki de hep yanımda kalman en iyisi olacaktır Kukla."
Doktor bana bakıp sırıttı. Mehmet amca oynadığım oyundan dolayı yaptığımız anlaşmayı bozuyordu. Buna izin veremezdim daha fazla burada kalıp aynı şeyleri tekrarlarsam en sonunda çiftliği herkesle birlikte yakabilirdim.
Mehmet amcaya sıkıca sarıldım. Kollarımı sırtında kenetleyim kendime doğru bastırdım. Doktorun bile tahmin edemeyeceği bu hareketim yüzündeki şaşkınlığını gizleyemedi. Mehmet amca bu davranışım karşısında sessiz kaldı. Sarılmasını bekliyorken elleri yere düşmüş bir vaziyette duruyordu.
Amacıma ulaşamadığımı gören doktor yeniden gülmeye başladı. Doktorun gözlerinin içine bakarak, "Baba!" dedim. Yüzümdeki tebessümü görmesine izin verdiğim doktor artık gülmüyordu. Sinirden alnındaki damarlar şişmişti. İstediğim zaman yapacağım hiçbir şeyin olamayacağını anlamış olmalıydı.
"Babam gibisin hatta daha yakın, lütfen canımın yanmasına izin verme. Diğer çocuklar gibi okula gitmeme izin ver. Lütfen baba!"
Mehmet amcanın zayıf noktasını biliyordum, bunu kullanmak daha öncesinden hiç aklıma gelmemişti. 10 yıllık evliliği boyunca hiç çocuk sahibi olamamıştı. Duygusal anlamda çöküş yaşayan Mehmet amca sıkıca bana sarılıp ağladı.

"Cennetteki Kaplumbağalar kitabım Postiga Yayınevi etiketiyle raflarda olacak. Mayıs ortasına doğru düzenlemeler yetişirse Kocaeli fuarında sizlerle beraber olabilirim."


KUKLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin