Bu gün günlerden gece, saat oyun vakti.
Halama almış olduğum parfüm şişesinin içini boşaltıp su koydum. Yarın sabah bir yolunu bulup parfümleri değiştirmeliydim. Böylelikle halam su dolu parfüm şişesiyle tatile gitmiş olacaktı. İçinin su dolu olduğunu anlaması da imkansızdı. Kokusunun neden azaldığını düşünüp duracaktı. Belki de kendine yeni bir marka parfüm alacaktı. Böylelikle daha çok parası gidecekti. Kısaca bu tatil onun için parfüm kokusundan daha kısa sürecekti.
Bu günün en güzel yanı halamın gidiyor olmasıydı. Halamı yolcu etmek için bütün ev halkı sabahın erken saatlerinde uyandı. Bu sefer sonuç benim lehime sonuçlanacağı için erken kalktığımdan dolayı kızgın değildim. Kara kedi gittikten sonra uykuma kaldığım yerden devam edebilecektim. Yeter ki gitsin artık!
Odamın penceresinin kenarında oturup dışarıyı izledim. Sokaklar sessizdi. Kimseler yoktu ortalıkta. Demek ki sabahları sokaklar böyle oluyordu. Huzur dolu, yapayalnız, kimsesiz aradığım huzur buradaymış meğer. Sabahlarda gizliymiş. Öğlene kadar uyuduğum için kaçıyormuşum huzuru. Farkında olmadan gidiveriyormuş sabah sokaklardan. Şimdi farkındayım. Fakat farkındalığım sabahı beklemeyi istemeyecek kadar uykuya bağımlıydı. Uyku ile geçiştiriyorum günlerimi. Sabahın köründe sırf huzur için kalkarsam, güneş gittiği zaman sudan çıkmış balığa dönerim. Ne yaparım o zaman, yeniden uyuyabilir miyim? Kapımı çalmaz mı annem kahvaltı vakti diye? Babam demez mi kalk artık çok uyudun? Bu yüzden her şey bittikten sonra uyanmak en güzeliydi. En azından şimdilik...
Odamdan adımı attığım ilk anda ciğerlerime giren parfüm kokusuyla irkildim. Halam yine parfümüyle duş almıştı. Bütün evi ucuz parfümüyle tütsülüyordu. Onun parfümü sayesinde evimiz nazardan hep korunuyordu. Nazar bile bu kadar kötü kokan bir eve uğramayacak kadar akıllıydı. Keşke halamda nazar kadar akıllı olabilseydi. Bu onun parfümü son sıkışı olacaktı. Yarın belki de birkaç saat sonra parfüm yerine kendine su sıkacaktı. En azından yüzünü yıkamış olurdu. Bunun için öncelikle halamın çantasındaki parfüme erişmem gerekecekti. Bir şekilde onu odasından dışarı çıkarmalıydım. Ama nasıl? Tabii ya buldum.
Halamın yanına gidip saclarının kötü olduğunu bu saçlarla mı dışarı çıkacağını söylediğimde soluğu banyoda aldı. Saçları onun en hassas noktasıydı. Fönsüz markete bile gitmeyen halam bu eleştiri karşısında kesinlikle dışarı çıkamazdı. Bu sayede bende boşalmış olan odasına girip parfümleri değiştirebilecektim. Odasına girdiğim anda ilk işim çantasını aramak oldu. Görünürlerde çantası yoktu. Kapının arkasına, dolabım içine bakmama rağmen çantası ortalıkta yoktu. Nereye koymuş olabilirdi bu çantayı. Yatağın altına atmış olabilir düşüncesiyle yere eğilip yatağın altına bakıyordum ki halam elinde saç maşasıyla odaya girdi. Beni bu şekilde gören halam,
"Hayırdır Kukla, ne arıyorsun yatağın altında"
"Şey hala, kulaklığımı arıyorum"
"Senin kulaklığının benim odamda ne işi olacak. Sen ne işler çeviriyorsun bakim"
"Senin odan mı? Burası benim odam, senin ne işin var benim odamda"
"Delirdin mi sen çocuk? Senin odana mı benziyor burası?"
"A! Uyku sersemliği işte hala bende benim odam sandım. Neyse ben odama gidiyorum"
Elindeki sac maşasıyla gözlerini deviren halam odadan çıktıktan sonra kapıyı arkasından kilitledi. Artık odasına girip parfümleri değiştiremezdim. Başka bir şey bulmalıydım. Çantanın de nerede olduğunu bilmiyordum. Şimdilik en büyük problem buydu. Tek başıma bu işin altından çıkamayacaktım. Bu yüzden annemden yardım istemeliydim. Halamın parfümünü değiştireceğimi söylersem kafamı kırardı bu nedenle başka bir şeyler uydurmalıydım. Misal şimdiden eşyalarını kapının önüne koyalım ki yolculuk zamanında zorlanmayalım olabilirdi. Annem saf kadındır aklına başka şeyler gelmezdi. Ne söylersek inanırdı. Belki de bize konduramıyordu şeytanlığı. Anneliğin birinci kuralı neydi "Benim çocuğum yapmaz"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA
Teen FictionAkbabalardan oluşan bir kanyon da çığlık atmak ne işe yarar? Avın ayağına avcıyı getirmekten başka,