Gece tüm karanlığıyla son bulmak üzereydi. Dünya bir kez daha güneşin ışıklarıyla hayat bulacaktı. Bense günün bana getireceklerinden habersiz bir şekilde gün batımını bekliyordum. Uzun ve yorucu bir gün olacaktı. Üniversiteye kaydımı yapacağım gün yaklaşıyordu. Bu yüzden kayıt için gerekli olan belgeleri toplamam gerekiyordu. Almam gereken belgeleri üniversite sitesinde açıklamıştı. Üniversite kazandı belgesi, vesikalık fotoğraf, lise diploması ve üniversitenin yayınlamış olduğu iki formu doldurmam gerekiyordu. Her şey apaçık orada da olmasına rağmen babam bu belgelerle sınırlı kalmak istemiyordu. “Halamın zamanında üniversite kaydı için daha fazla belgeler istediklerini, eksik belgeler olursa Adana’da nereden temin edebileceğimizi” söylüyordu. İpini sağlam kazığa bağlamak istiyordu ya da görünen köye kılavuz istiyordu. Bunca belgeyi egzoz dumanlarının arasına arayacak olan kişinin ben olması gecenin bu vaktine kadar uykusuz kalmama neden olmuştu.
Güneş doğuyordu. Dev yapıtların arasından sessizce çıkıyordu. İstanbul’un karanlık sokaklarına yeninden aydınlık vakti gelmişti. Güneşin doğuşunu izlemek bir lükstü fakat sadece bunu izlemek için ayakta kalmak da bencillik olacaktı. Bu yüzden annemin yükünü hafifletmek için sabah kahvaltısını hazırlamak istedim. Kahvaltı hazırlarken ses çıkarmamak için ne kadar çok çalıştıysam da başarısız olmuştum. Kuru kuruya da kahvaltı hazırlamak olmazdı. Buzdolabındaki kahvaltıları çıkartıp masaya koymakla kahvaltı hazırlanmazdı. Bu yüzden omlet yapmaya karar verdim. Hem doyurucu olacaktı hem de yapımı kolaydı. Bir taşta iki kuş!
Bir köşede rendelemiş olduğum kaşar peynirlerin içine ince ince doğramış olduğum maydanozları ekledim. Baharatlar cankurtaran gibiler. En güzel yemeklere can veren muazzam tatlardırlar. Hazırlamış olduğum omlet harcının içine pul biberinden, kimyondan, zahterden (Kekik) ve birazcık da tuzdan kattım. Çatal yardımıyla hepsini halamın evimizi karıştırdığı gibi karıştırdım.
Herkes için bir omlet olacaktı. Bundan dolayı kahvaltı hazırlamak uzun ve yorucu olacaktı. Şimdi annemi daha iyi anlıyorum, her sabah hiç üşenmeden ya da üşenerek kalkıp bu kadar insana kahvaltı hazırlıyordu. Daha fazlasını yapıyordu, evi temizliyor, yemekleri hazırlıyor, bulaşıkları yıkıyor ve elbiselerimizi yıkıyordu. Tıpkı tam otomatik makine gibi… Babamın “ Bütün gün evdesin ne iş yaptığın var ki yoruluyorsun” dediğini hatırlıyorum bir kavga arası anneme. Belki kendimi yeniliyor olacağım ama yine de buna değinmek istiyorum. Yediği tabağı kaldırmaya aciz olan bu adam nereden bilebilirdi ki ev hanımlığının nedenli zor bir meslek olduğunu. Belki de bilmek istemiyordu. Ya da her şeyi bildiğini idea ettiği için bilmezlikten geliyordu. Bu düşüncelerin beni delirtmesinden korkmaya başladım. Her sabah aynı kuruntulara kapılıyordum. Babamı irdelemeyi bırakmalıyım. Onun varlığı bana içmiş olduğu sigara dumanı kadar zararlıydı. Kapılmış olduğum düşünceler neredeyse tavadaki yumurtaların yanmasına neden olacaktı. Neyse ki kafamdaki yalnızlığın çıkarmış olduğu düşünceler yumurtayı yakmaya yetecek kadar güçlü değildi. İstediğim kıvama gelen yumurtaların üzerine hazırlamış olduğum omlet harcını döktüm. Biraz daha pişmeleri için kızgın tava ile yalnız bıraktım. Kokusu mutfağa yayılmaya başlamıştı. Bu güzel koku birazdan annemi uyandırabilirdi. Bu yüzden acele etmeliydim. Çay ve ekmek dışında hemen hemen görünürde eksik yoktu.
Annem kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde mutfağın kapısında beni izliyormuş. Beni izlediğinden habersiz bir şekilde kendimce hazırlıklarıma devam ediyordum. Yeterince pişen omletleri teker teker tabaklara yerleştirdim. Her bir tabağa lüks lokanta havası yansıtsın diye de birer maydanoz dalı yerleştirdim. Geriye sadece çayı demlemek kalmıştı. Çaydanlığı dolaptan almak için döndüğümde annemle karşılaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA
Teen FictionAkbabalardan oluşan bir kanyon da çığlık atmak ne işe yarar? Avın ayağına avcıyı getirmekten başka,