Zamansız öten horozun sesine uyandım. Bu ötüş sabahın habercisi değildi. Sabah olmasına iki saat vardı. Buralarda sabahları saat 04.00'da gerçekleşirdi. Sabah namazı için abdest alınır, kahvaltıdan sonraysa kimisi tarlaya giderdi kimisiyse hayvanlarıyla ilgilenmek üzere ahıra giderdi. Buradaki düzeni beden daha iyi bilen horoz bugün amacını aşıyordu. Boğazını yırtacakmışçasına ötüyordu. Gecenin bu saatinde horozu bu kadar bağırtacak şey ne olabilirdi? Bunu öğrenmek için kümese gittim. Benim dışımda herkes uyuyordu. Sanki horozun ötüşünü bir tek ben duyuyordum. Kümesin kapısını aralamamla birlikte tavuklar üzerime doğru atlamaya başladı. Havada uçuşan tavuk tüylerinden birkaçını bu kargaşada yuttum. Boğazıma kaçan tüyleri dışarıya atabilmek için kuvvetlice öksürüyordum. Sonunda boğazımı rahatsız eden tüyü dışarıya tükürebilmiştim. Tavuklar dışarıya çıkmasın diye kümesin kapısını kapattım. Horoz arkasını dönmüş bir şekilde ötmeye devam ediyordu. Sanki kümeste yoktum ya da burada olmam onun için bir anlam ifade etmiyordu. "Şştt... Sakin ol, neyin var," dediğimde horoz bana doğru dönerek kanatlarını iki yana açtı. Kanatlarını çırpmasıyla birlikte yerdeki tavuk dışkısına bulanmış olan tüyler hava uçuşmaya başladı. Horozun bu davranışı kümesteki tavukları korkutuyordu. Tavuklar yumurtlayacakmışçasına çığlık atıyordu. Buranın yerel halkı zamansız öten horozun ötüşünü ve tavukların gıdaklamasını kümeste şeytanın ya da çinin olmasına bağlardı. Bunları düşündükçe korkmaya başlamıştım. Kümesten bir an önce çıkmalıydım. Kapıyı açmaya çalıştığımda açılmadı. Sanırım sıkışmıştı, dışarıdan birinin açması gerekiyordu. Bütün geceyi burada götüne şeytan kaçmış hayvanlarla geçiremezdim. Kapıyı yumruklayarak, "Kümesteyim, sesimi duyan var mı?" diye seslendim. Arkamı döndüğümde horoz bana bakıyordu. Tüylerini kabartıp kanatlarını iki yana açarak bana doğru koşmaya başladı. Kapının kolunu olabildiğince sertçe iterek açmaya çalıştıysam da açamadım. Horoz başımın üzerine çıkarak beni gagalamaya başladı. Üzerimden atmak için rasgele elimi havada sallıyordum. Başımın üstünde zıplayarak uçan horozu bir türlü yere düşüremedim. Gaga darbelerinden dolayı başımın derisi kanamaya başlamıştı. Kümesin içinde başımdaki horozla birlikte koşuşturmaya başladım. Şakağımdan kanlar akıyordu. Ellerime almış olduğum gaga darbelerinden dolayıyla da ellerimde kanıyordu. Tavukların su kabını yerden alarak havaya doğru attım. İçindeki su horoza isabet ederek horozu yere düşürmüştü. Su horozu sakinleştirmeye yetmemişti. Yeni bir saldırı için hazırlanıyordu. Bana bakarak yeniden öterek üzerime doğru atladı. Bu sefer horozu havada yakalayabilmiştim. Boğazını sıkarak onu sakinleştirmeye çalıştım. Bu onu daha da hırçınlaştırıyordu. Kanatlarını çırpıyor, bacaklarını koluma sürtüyordu. Tırnakları kolumu çiziyordu. Kolumu baştan sona çizmişti. Acıya daha fazla dayanamayarak horozun başını gövdesinden ayırdım. Yere düşen bedeni başından bağımsız bir şekilde etrafta koşmaya başladı. Yere çökmüş bir vaziyette onun son çırpınışlarını izledim. Her yerim kanıyordu, yara alan yerlerim acının etkisiyle sızlıyordu. Horoz sonunda pes edip düştü yere, gecenin karanlığı yeniden sessizliğe gömüldü. Kümesin kapısı aralanmaya başladı. Gelen Orman'dı. Orman elindeki tüfekle kümesin içine daldı. Tüfeğin ucuyla horozu göstererek "Burada ne oldu?" dedi.
"Orman neden geç kaldın?"
Tüfeğin yönünü bana doğru çevirerek, "Horozu sen mi öldürdün," dedi
"Onu öldürmek istememiştim. Bana saldırdı, yapacağım başka bir şey yoktu," dedim. "Silahı neden bana doğru tutuyorsun Orman."
"Onu öldürdün. Sen katilsin, hep de böyle kalacaksın, bu senin içinde var. Sadece dışarı çıkacağı anı bekliyor. Ölmelisin Kukla, şuan ölmelisin ki ileride birçok kişinin ölümüne neden olmayasın, üzgünüm..."
Baanngggg!
"Haaayyırrrrr!" diye bağırarak kabustan uyandım. Saat 01.30 gösteriyordu. Ter içindeydim, bütün kıyafetim ıslanmıştı. Kuruyan boğazımı tükürüğümle ıslattım. Tişörtümü çıkartarak terleyen bedenimi kurulamaya çalıştım. Temiz kıyafetler alarak banyoda üzerimi değiştirdim. Son günlerde görmüş olduğum rüyaların etkisinden dolayı geceleri bir türlü rahat uyuyamıyordum. Susuzluktan boğazım kurumuştu. Tükürüğüm susuzluğumu giderebilecek kadar yeterli değildi. Odamın penceresinden çalışanların olduğu kısma baktım. Mutfağın ışığı hâlâ yanıyordu. Gecenin soğuğunu dindirebilecek bir şeyleri üzerime geçirdikten sonra, su içmek için dışarıya çıktım. Gökyüzünde binlerce yıldız vardı. Sonbaharın ilk günlerini yaşadığımız bu gecede hava titretecek kadar serindi. Mutfağa girdiğimde Orman içi sivri biberlerle dolu olan leğenin başucunda oturmuştu. Yanındaki kola şişelerinin içine bu biberleri dolduruyordu. Geldiğimi görünce, "Uyku tutmadı mı?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA
Teen FictionAkbabalardan oluşan bir kanyon da çığlık atmak ne işe yarar? Avın ayağına avcıyı getirmekten başka,