Hatice abla sabah kahvaltısını haber vermek için odama geldi. Normalde sabah kahvaltısı için beni Orman uyandırırdı. Bugün kendisi yerine ablası gelmişti. Hatice ablaya, Orman'ın neden gelmediğini sorduğum da gözlerini devirip, "Orman rahatsız," demişti. Soğuk bakışlarının altında dün gece yaşananların olabileceğini düşündüğüm için 'neyi var?' sorusunu soramamıştım. Aklımın bir köşesinde Orman'ı düşünürken geri kalan köşesinde ise gönlünü nasıl kazanacağımı düşünüyordum. Çatı katından kahvaltı için salona indiğimde beni masanın başköşesinde oturan Mehmet amca karşılamıştı. Göz göze geldiğimizde başımızı yavaş hareketlerle öne doğru eğerek selam verdik. Sabah kahvaltısı için kurulmuş olan bu masanın üzerindeki dumanları hâlâ tüten omletin kokusu, eski günlerimi hatırlatmıştı. Bir sabah herkesten önce kalkıp ev halkına omlet yapmıştım. Yalanlar üzerine kurulmuş olan, sıcak ve küçücük aile kavramını özlüyordum. Uzun zamandır onlardan haber alamıyordum. Kimseyle konuşmak istemediğim için halamın sonradan kargoyla yolladığı telefonum geldiğim günden beri kapalıydı. Halam birkaç kez Mehmet Han çiftliğini aramıştı, her seferinde telefona Hatice abla çıkıp "Kukla şuan evde değil," demişti. Bunu demesini ondan ben istemiştim, çünkü kafamı kurcalayacak eskiye dair sesleri duymak dâhi istemiyordum. Yine de onları çok özlüyordum, keşke her şey çok farklı olsaydı. Bugün okulların açılış günüydü ve ben hâlâ burada amaçsızca dolaşıyordum. Bu rahatlık ne zamana kadar devam edecekti. Mehmet amca bir şekilde fire verip kafasında kurmuş olduklarını dışarıya kusacaktı. O gün geldiğinde eve izinsiz girmiş olan fare gibi kaçacak yer arayacaktım. Bakalım o gün geldiğinde gidecek başka bir yer bulabilecek miydim?
Mehmet amca çayını yudumlamaya başladığında gözlerini bana dikmeye başladı. Başta oralı olmamaya çalıştıysam da bu bakışlar gittikçe beni rahatsız ediyordu. Bir an önce kahvaltımı bitirip kendimi dışarıya atmak istiyordum. Orman'ı merak ediyordum, gerçekten de hasta mıydı? Yoksa benden mi kaçıyordu. Hatice abla çayları yenilemek için geldiğinde ona Orman'ı sordum.
"Hatice abla, Orman'ın nesi var? Umarım önemli hastalığı yoktur."
Mehmet amca sandalyesine yaslanmış bana bakıyordu. Hatice ablanın tutmuş olduğu demlik sormuş olduğum sorunun geride bırakmış olduğu heyecandan dolayı sallanıyordu. Mehmet amcanın çayını doldurduktan sonra, "üşütmüş," dedi. "Havalar soğudu ya ondan..."
"Geçmiş olsun dediğimi söylersin, gün içinde yanına uğrarım."
Kızaran yanakları, titreyen bedeni sanki sorulmaması gereken bir şeyi sormuşum izlenimi veriyordu.
"Tabii beyim." Bir şeyler ters gidiyordu. Normalde Hatice abla ile olan ilişkimden dolayı bana 'beyim' demezdi. Ama bu sefer ortada anlamadığım bir şeyler vardı. Ve Mehmet amcanın gözleri hala üzerimdeydi. Hatice abla demlikle salondan çıktığında, Mehmet amca elini masaya koyarak, "Çalışanlarla çok samimisin," dedi. "Olma."
"Neden?"
"Onlar sana arkadaşlık etsinler diye tutulmadı. Onlar burada evin düzenini sağlamak için bulunuyorlar."
"Senin gibi düşünmüyorum, bence sende onlarla konuşmayı denemelisin, belki o zaman beni daha iyi anlarsın."
Küçük tebessüm ardından gök gürültüsünü andıran kahkaha...
"Nerede olduğunu unutuyorsun, etrafına bir bak, sana veya ailene dair bir iz var mı?"
Bu söz üzerine başımı yere eğerek, "Affedersin, hadsizlik ettim," dedim.
Masasından kalkarak yanıma doğru geldi. Sağ eliyle çenemi tutarak başımı havaya kaldırdı. Eli hâlâ çenemi tutmuş bir vaziyetteyken, "Bir daha kimsenin önünde başını eğme, aslında sen güçlü bir çocuksun, sadece çocuksun. Erkek olmanın zamanı sence de gelmedi mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA
Teen FictionAkbabalardan oluşan bir kanyon da çığlık atmak ne işe yarar? Avın ayağına avcıyı getirmekten başka,