“İçim acıyor!
Uykularım, kabusa dönüyor,
Yarını acı için de bekliyorum.
Onlar gezerken,
Kafese kapatılmış gibi hissediyorum,
Su yerine gözyaşı içmek,
Gençliğim yok olurken ona el sallayamamak,
Nasıl bir duygu anlayabilir misiniz?”
Yarın hayatımı değiştirecek bir sınavla karşı karşıya kalacağım. Büyük ihtimal sınav kitapçıkları okulda yerini almıştır. Umarım sorular kolaydır. Bütün test kitaplarıma “Gıda Mühendisliğini” kazandığımı yazdım. Belki de dedikleri gibi evren sınavı kazanmama yardımcı olur.
Misafir… Ailem her zaman ki gibi anlayışlı davranıp sınav arifesinde misafir kabul etti! Onlar için bu çok önemli reddedilemeyecek bir kural. Yoksa “El âlem ne der?”. Kendi derdim yetmiyormuş gibi şimdi de misafirler çıkmıştı. Hoş geldiniz demesem olmuyor mu? Sürekli birileri tarafından dürtülüyorum. Lanet olsun ki hala uykum yok. Havaların sıcaklığından mı yoksa sınav korkusundan dolayı mı uykum gelmiyordu. Tanrım! Bu gece yardım et de uyuyabileyim. İdam kararı çıkmış mahkûm gibi hala uyuyamıyorum. Belki de uyumayı beklemek başlı başına bir hata idi. Şuan kendim için bir kural koyuyorum, kural 1 uyumayı düşünme. Birinci kural aslında kendi için de bir isyan. Ben yatağımda uyumaya çalışırken annem ve babam misafirlerine benim üzerime kurmuş oldukları hayalleri anlatıyordu. Benim çocuğum doktor olacak lafı dönüp dolaşıp, yorganımın altından girip, yastığımın üstünden sekip kulağıma girdi. Gel de şimdi uyu. Dershanedeki sınav sonuçlarımdan bir haberdar olan ailem meğer benden “Tıp Fakültesi” bekliyormuş. Son kez “Bismillah” deyip gözlerimi yumdum...
Alarmın “All the single ladies, all the single ladies,” sesiyle çalmasıyla birlikte büyük günü karşıladım. Bütün gece uyumayı beklememe rağmen hangi ara uyuduğumu bilmemem de ayrı bir konu. Annem benden önce kalkıp kahvaltıyı hazırlamıştı bile. Büyük ihtimal kazanmam için de bütün kahvaltılıkları okuyup üflemiştir. Sabah kahvaltılarından nefret ediyorum üstüne sınav stresi de girince sanki karnım mühürlendi. Annemin zoruyla birkaç lokma yedikten sonra masadan kalktım. Bizim evde en son babam uyanır ve en son o duyar. Sınav saatine son birkaç saat kala annem, babamı da güzellik uykusundan uyandırdı. Onlar kahvaltı yapmakla meşgulken ben hala odamda ders çalışıyordum. Sınava son gün çalışan çocukları şimdi daha iyi anlayabiliyordum. Şunu da belirtmek isterim ki ben son gün değil, üç yüz altmış beş gün çalışmıştım. Yirmi dört saat çalışacak kadar da inek değildim. Sınava son bir saat kala alarmım yeniden çalmıştı. Bunun üzerine “Anne hadi gidelim,” dememle evden gelin çıkacakmışçasına bütün ev halkı ayaklanıp hazır ola geçti. Bu sınav benim kadar onlarında gözünü korkutmuş olsa gerek. Evimizin polisi babam o gün de formundan bir şey kaybetmemişti,
“Kimliğini aldın mı?”
“Evet”
“Sınav giriş belgeni aldın mı?”
“Evet”
“Kalem, silgi ve kalem tıraşını aldın mı?
“Onları sınavda veriyorlar,”
“İyi o zaman hadi oyalanmayın da gidelim.”
Sınava aynı okulda gireceğimiz arkadaşlarımla “Beni görürsen sakın selam verme,” diye karar almıştık. Belki de Allah’ın selamını vermedik diye böyle oldu. Daha önce hiç bu kadar çok insanı bir arada görmemiştim. Okulun giriş kapısında her zamanki gibi dakik arkadaşım yer almıştı. Bu çocuğun ne derdi vardı da okula hiç geç kalmıyordu. Öğrencileri sınava yarım saat kala polis kontrolünde içeri almaya başladılar. Kızları ve erkekleri iki guruba ayırıp sıraya geçirdiler. Ben de sıradaki yerimi almaya gidecektim ki babam elime bozuk para sıkıştırıverdi. “Rüşvet mi ver demek istemişti?” Metal eşyalarla girilmeyeceğini hatırlatıp reddettim. Sınavda bozuk paralar ne işime yarayacaktı ki, sanırım zengin görünsün diye verdi. Sıranın bana gelmesiyle birlikte ilk defa birileri tarafından aranıyordum. Aranmak sorun değildi de bir erkeğe ait olan ellerin vücudumda gezmesi hiç de hoş değildi. Sanırım bu durumdan polis amcalar da hiç hoşnut değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA
Teen FictionAkbabalardan oluşan bir kanyon da çığlık atmak ne işe yarar? Avın ayağına avcıyı getirmekten başka,