ROZALİN
ÜÇ YIL ÖNCE....
Seni ilk gördüğümde ilkbaharda açan çiçektin,
Zamanla dallandın kalbimde.
Gölgende aradım mutluluğu,
Aşkım seni, ökse otu gibi kuruttu.
İlkbaharını, sonbahara çevirdi.
Birer birer döküldü yaprakların.
Savruldun kollarımdan sonsuzluğa…
- Vedat Onat
Rozalin’le ilk kez annemin kısır gününde karşılaşmıştım. Dershaneden yorgun, bitkin bir halde eve gelmiştim. Bütün yorgunluğumu tek başına sırtlayan ayaklarım, gün boyu tıkılı kaldığı ayakkabıdan dışarı çıkıp, annemin çuval çuval para döktüğü halıların yumuşaklığıyla bir bütün olmuşken, Rozalin ellerindeki kısır dolu porselen tabaklar ile bana bakıyordu.
Buğday tarlasını başında taşıyor olmalıydı. Saçları lüle lüle dökülüyordu omzundan aşağı, buğday tenine sürmüş olduğu kırmızı ruj, başaklara konan uğurböceğini anımsatıyordu. Göz göze geldiğimizde yanaklarında meydana gelen çöküntülere hapis olmuştum. Rozalin’e ilk görüşte aşık olmuştum. Rozalin benimle aynı duyguları hissetmiyor olmalıydı ki tebessümüyle birlikte ayrılmıştı yanımdan. Ah! Rozalin keşke bir tebessüm daha verebilseydin, karanlığa mahkum olmuş benliğime.
Odama girer girmez çantamı bir köşeye attım, yatağıma uzanıp tavana doğru bakıyordum. Gözlerimi kapatıp, Rozalin’in hayalini kurdum. Ardından gözlerimi tekrardan açıp hayalini kurduğum kızın tavandaki yansımasını izledim. Hayatın kendisi gibiydi, tavandaki yansıma. Kısa ve özdü! Ne bir dakika fazlaydı ne de bir dakika az. Şıp şak!
Annem, elindeki tabaklara doldurmuş olduğu yiyeceklerle birlikte odama girdi. Peynir kokusunun Jerry’i uçurduğu gibi uçuyordu beni poğaça kokusu. Annelik görevini yerine getirdikten sonra arkasına dönüp gidiyordu ki;
“Anne! İçerdeki buğday tenli, kiraz dudaklı, kumral saçlı ve gamzesi olan kız kim?”
Annem biran için dona kalmıştı. Alt dudağını ısırıp sol gözünü tavana doğru diktikten sonra,
“Mmm… Adı Rozalin. Hayırdır, neden soruyorsun? Bakim” dedi
“Şey!”
“Ne, oğlum, hadi söyle söyleyeceksen, içeride misafirler beni bekliyor.”
“Yok, bir şey”
“İstersen telefon numarasını alırım, kendisine söylersin söyleyeceklerini” diyerek imalı bir gülüş attı.
Utanmıştım. Rozalin’e dahil saf duygular besliyordum. Bu yüzden anneme “Evet” diyemedim. Annemin telefon numarasını istemesi onu kırabilirdi. Kızlar narin yaratıklardır. Gece açan çiçekler gibi… O an geldiğinde bütün kainat güzellikleri karşısında diz çöker. Tıpkı benim Rozalin’in karşısında diz çöktüğüm gibi.
Annem, misafirleri yolcu etmem için beni çağırıyordu. Duygularımı fark etmiş olmalıydı. Böylelikle Rozalin’le yeniden karşılaşmış olacaktım. Rozalin’in karşısında utancımdan başımı kaldırıp ona bakamıyordum. Ayak parmaklarım zincirleme kaza yapmışlar gibi üst üste binmişlerdi. Çölde kaybolmuş kutup ayısı gibi yanıyordu içim. Soğuk terler dökülüyordu alnımdan. “Güle güle” bile diyememiştim. Suları çekilmiş nehir gibi kurumuştu boğazım. Konuşmayı yeni sökmüş bebekler gibi “ GU-LE GU-LE” diyebilmiştim. Bu halim Rozalin’in yeniden gülümsemesine neden olmuştu. Bu da çölde kaybolan kutup ayısının evine geri dönmesine neden olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA
Teen FictionAkbabalardan oluşan bir kanyon da çığlık atmak ne işe yarar? Avın ayağına avcıyı getirmekten başka,