Bazen duymak istemediklerimizi bazen görmek istemediklerimizi bazense öğrenmek istemediklerimizi öğreniriz. Ve bunlarla yapayalnız kalırız. Biriyle paylaşmalı mıyız? Yoksa görmemezlikten mi gelmeliyiz? Genellikle karşılaştığımız bu zorluklarla tek başımıza mücadele etmeye çalışırız. Bazen başarsak da bazen olmuyor. Dibe çöküyoruz. Hayat adil değil!
Hastanede öğrendiğim şeyleri kabullenemiyordum. Babamın böyle bir şey yapabileceğini aklımın ucundan dâhil geçirmek istemiyordum. İçime kurtta düşmüştü. Ya doğruysa? Diye içim içimi yiyordu. Tam üç gündür odamdan dışarı çıkmadım. Günümü uyuyarak geçiyordum. Uyandığım dakikalarda da aklımı kaybetmekten korkuyordum. Sürekli gözlerimin önüne amcam geliyordu. Kulağımda Ahmet abinin söyledikleri yankılanıyordu. Bir yandan da babamı düşünüyordum. Böyle bir şeyi yapmış olabilirde sini... Karşısına çıkmaya da korkuyorum. Böyle bir şeye kalkışmak benim için büyük bir şeydi. Babamın yasakladığı bir kurala karşı çıkmıştım. Ondan habersiz amcamı görmeye gitmiştim. Ve yeni gelen doktor da babamdan habersiz tedaviyi değiştirmişti. Bu da yetmezmiş gibi bana ailem hakkında bir takım şeyler söylemişti. İki şekilde sonuç çok kötü olacaktı. Bu yüzden içim içimi yiyordu. Evdekilere bir şey çaktırmamak için çabalıyordum. Normal zamanalar da ne yapıyorsam evin içinde onu yapmaya çalışıyor, ardından hemen yatağıma girip uyuyordum. Serhan birkaç gündür sürekli beni arayıp duruyor. Telefonlarına çıkmadım. Diyeceklerini umursamıyordum. Duyduklarım yeterince içimi karatmıştı. Keşke o gün hastaneye gitmeseydim. İstediğim tek şey bir an önce bunları unutmaktı. Doğru olabilirde sini sorgulamadan…
Mutfağa su içmek için gittim. Annem pazara gitmek için hazırlanıyordu. Mutfakta şu içerken gördü beni.
“Babanı gördün mü?”
“Hayır, görmedim.”
“Demin salondaydı nereye gitti bu adam.”
“Belki lavabodadır.”
“Neyse babanı görünce söylersin, pazara gittiğimi. Merak etmesin.”
“Tamam.”
“Pazardan bir şey ister misin?”
“Sadece muz.”
Annemi yolcu ettikten sonra salona geçtim. Annemin dediği gibi kimse yoktu salonda. Balkonun kapısı açıktı. Hafif rüzgâr vardı. Bu yüzden perde dışarıya doğru havalanıyordu. Perdeyi düzeltmek için balkon kapısının eşiğine geldiğimde annemin balkonda giymemiz için koyduğu terliklerin yerinde olmadığını fark ettim. Babam balkonda olmalıydı.
“Baba,” diye seslendim içerden.
Seslenişime cevap alamadım. Kontrol etmek için balkona çıktım. Balkonumuz L şeklindeydi. Babam belki arka tarafta olabilir düşünesiyle oraya doğru gittim. Burada da babam yoktu. Fakat yangın merdivenlerinin olduğu kapı açıktı. Bu beni korkutmuştu. Kapının dışarıdan açılması imkânsızdı. Çünkü kapının üzerindeki sürgü çekilmişti. Bu kapıyı evden biri açmış olmalıydı. Peki, kim? Aradığım babam mı? Peki, ama neden?
Yangın merdivenlerine giden koridora çıktım. “Baba,” “Baba burada mısın?” diye seslendim. Dama gitmiş olabilir düşüncesiyle yukarı çıktım. Damda da kimse yoktu. Belki de evdekiler sürgüyü çekmeyi unuttukları için kapı kendiliğinden açılmıştı. Damda babamı göremeyince bahçeye çıkmıştır diye düşünüp aşağı indim. Apartmanın bahçesinde de babam yoktu. Fazla kuruntu yapıyordum. Görende çocuk kayboldu sanacaktı. Koskoca adam, dışarı çıktıysa da bir şekilde eve geri dönebilirdi. Kapıyı açan hırsız olsa bile eve giremeden gitmişti. Demek ki evden birini görünce korkup kaçtı. Ortada korkulacak bir şey yoktu. Geldiğim gibi yangın merdivenlerinden çıkarak eve doğru ilerledim. Bu sırada telefonuma mesaj geldi. Mesaj atan Buse’ydi. Üniversite kaydı sırasında birbirimizin numarasını almıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA
Teen FictionAkbabalardan oluşan bir kanyon da çığlık atmak ne işe yarar? Avın ayağına avcıyı getirmekten başka,