ROZALİN BÖLÜMÜNÜN SONU

2.2K 229 129
                                    

<< Günümüz  >>

        Kazadan sonra Rozalin’e ait hiç bir şey kalmadı. Ailesi Rozalin’in cenazesini İngiltere’ye götürmüştü. Hastaneden çıktıktan sonra Rozalin’in mezarına gitmek istediğimi söylediğimde babam söylemişti, ailesinin onu İngiltere’deki aile mezarına gömmek istediklerini, bu yüzden cenazesini İngiltere’ye götürdüklerini. Rozalin’i görmeye gidebileceğim bir mezarı dâhil yoktu. Günlerce odamdan çıkmadım. Psikolojik yardım almam gerektiğini söylediler. Babam bunu kabul etmedi. “Benim çocuğum deli değil” diyerek bu konunun bir daha açılmasına izin vermedi. Bende acılarımı kendimce iyileştirmeye çalıştım. Yeniden ayağa kalkmayı ve konuşmayı öğrendim. Eski kadar da kendime güvenim kalmamıştı.  Desteğe ihtiyacım vardı. Bir çift ele ya da dala. Tutunacak bir şeyler aradım, bulamadım. Kazadan iki yıl sonrada üniversite sınavına girdim. Ve bugün benim doğum günüm.

        Rozalin olmadan kutlayacakları üçüncü doğum günümdü. Benim için hiçbir anlam ifade etmeyen sıradan günlerden biri. Fakat ailem için öyle değil. Annemle halam geçmişi unutmam için ellerinden geleni yapıyordu. Her yıl bir umut doğum günümü kutladılar. Yanan mumları, üflememi beklenen dilekleri vardı. Hangi dilek Rozalin’i geri getirebilir. Ya da kaç katlı pasta geçmişimi silmeye yetebilir. Hiçbiri!

“Kukla, Kukla, Kukla uyan, hadi Kukla kalk” diyerek bana sesleniyordu halam.

Uyandırılmaktan rahatsız olmuştum. Bu günü uyuyarak geçirmeyi planlıyordum. Bu yüzden halama sinirlenmiştim. Gözümü açmamla,

“Ne var, ne istiyorsun” demem bir oldu.

“Hadi kalk bu gün senin günün”

“Uyanmak istemiyorum, git başımdan”

“Valla annen seni bekliyor”

“Yeter rahat bırakın beni! Doğum günümü kutlamıyorum” diyerek yataktan sıçradım. Konuşmama devam ederek,

“Neden kimse beni anlamak istemiyor. Bu sefer bunu yapmanıza izin vermeyeceğim. Çık odamdan!” dedim.

        Halam hiçbir şey demeden odamdan çıktı. Çarşafın altına girip yastığıma sarıldım. Çarşaf kefen gibi örtmüştü üzerimi. Ölümlüler ile aramda bir sınır oluşturmuştu. O oldukça beni görmeleri imkânsızdı. Yanıma yaklaşmak istemeyeceklerdi, korkacaklardı benden. Yastığım benim son zamanlardaki en iyi arkadaşımdı. Bütün gözyaşlarımı usulca içine çekmişti. Bütün rüyalarımı, sırlarımı en özel anlarımı biliyordu. Sessiz dostumdu.

        Halamın yarım bırakmış olduğu işi bitirmek için gelmişti annem. Yatağımın kenarına oturduğunu hissedebiliyordum. Yarım saat kadar sessizce oturdu yanımda. Bu süre zarfında iç dünyasında konuşacağı konuları seçiyor olmalıydı. Sol eliyle çarşafın altındaki bana dokunmaya çalıştı. Başımın olduğu kısmı okşayarak bir şeyler mırıldandı.

         “Oğlum, niye böyle yapıyorsun. Kalk konuşalım. Anlıyorum acını, ama hayat bir şekilde devam ediyor. Böyle yaparak bir yere varamazsın. Hayata daha sıkı sarılmasın. Hem kendin için hem de Rozalin için yeniden başlamalısın. Rozalin seni böyle görmek ister miydi? Tamam, pasta falanda kesmeyeceğiz, kimse de doğum gününü kutlamayacak. Yeter ki böyle yapma. Sen böyle yaptıkça benim içim parçalanıyor. Seni böyle görmeye dayanamıyorum” dedikten sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

         Ağladığını duyabiliyordum. Çarşafın altından çıkıp “Ağlama anne” deyip de boynuna sarılmadım. Bunları yapmak için hayat fazla gerçekti.  Anne yüreği işte en çokta o yara alıyordu. Hangi anne isterdi çocuğu üzülsün, doğum gününden nefret etsin, sevdiğinin yasını tutsun. Annemin bana söylediği şeyler hala kulağımda yankılanmaya devam ediyor. Benden beklediği tepkiyi alamayan annem, gözü yaşlı bir şekilde odamdan çıktı. Annemin hali vicdanımı rahatsız etmişti. Kendi açımı yeniden içime gömecektim. Annem üzülmesin diye de yassımı tutmayacaktım. Çarşafı üzerimden atıp yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Aynada uzun uzun kendime baktım. Gözlerim ağlamaktan kızarmıştı. Göz bebeklerim titriyordu. Dik durmalıydım, ağlamamalıydım. Her şeyi içime atmalıydım. Üzüldüğümü bilmemeliydiler. Herkes beni mutlu sanmalıydı. Acılarımı saklamak için en iyi yol konuşmaktı. Konuşabildiğim kadar çok konuşmalıydım. İnsanlar, ”Yeter sus artık” demeliydiler. Çok konuşanları zaten hep mutlu zannetmezler mi?

KUKLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin