Bölüm 44

686 199 0
                                    

Oy vermeyi unutmayın💜

- Kahretsin! İyi mi peki?

- Bilmiyorum.

- Ama bulduğunu söyledin?

- Evet, annemlerin yazlığında saklanıyormuş, sayaçları açıp elektriği kullanınca fark ettim. Gerizekalı faturanın otomatik ödemede olduğunu bilmiyor tabi.

- Duncan... - uyarır gibi adını söylemişti- ona hakaret ederek eline ne geçiyor?

- İçim rahatlıyor, kardeşime nasıl davranacağımı sana mı soracağım?

- Hayır, ama o Luna'nın annesi.

- Evet, henüz ne doğurduğunu bile bilmeyen annesi.

Marcus bu sözle dişlerini sıktı. Duncan doğrudan söyleyince Marcus'a tokat gibi çarpmıştı bu söz. Yine de onu anlıyordu.

- Neyse ne, ben kızımın annesine hakaret etmeni istemiyorum, lütfen. Ayrıca hala neden buradasın?

- Nereye gideyim?

- Br... onu kontrole tabi ki. Günlerdir onu merak edip duruyorum abisi olarak gidip kontrol etmen gerekiyor.

- Eğer o bir abiye ihtiyaç duyuyor olsaydı gideceğini haber verirdi.

- Duncan, olanların tüm sorumlusu benim bunu biliyorsun ama yine de yanımdasın. Tamam biliyorum kızıma yakın olmak için bunu yapıyorsun. Fakat hiç onun sçısından düşündün mü? Eğer bebek onunla kalmış olsaydı ne yapar eder onunla konuşmanın bir yolunu bulurdum. Tehditle zorla ama bulurdum. Ona ihanet ettikten sonra tekrar benimle bebeği için bir mücadeleye girseydi ne hale geleceğini düşünüyor musun hiç? Onun kızımızı ne kadar sevdiğinden hiç şüphem yok ki onun bu kadar sevdiğini bilmeme rağmen yine de onu bırakmak sorunda kalması beni çok daha fazla üzüyor. Keşke imkanım olsa da onun çektiği acıları ben çekseydim. Hem suçlu ben olduğum halde etrafımda bunca insan var, peki onun yanında kim olacak? Eğer sen de olmazsan kim onunla ilgilenecek? Yalnız, kırılmış ve üzgün. Tanrım onun o halini düşündükçe daha fazla nefret ediyorum kendimden.

Duncan uzun zamandır ilk defa Marcus'un kendisini böylesine açık yüreklilikle ifade ettiğini görüyordu. Ve açıkçası ona hak vermemek için Duncan'ın kötü kalpli biri olması gerekiyordu.

Söylediği gibi küçük kardeşi bir başınaydı. Marcus'un dediği gibi eğer yanında abisi olmazsa kim olurdu ki?

- Beni kabul edeceğini bilsem şu saniye yanına giderdim fakat o bunca şeye katlanmışken onu bir de böyle yıpratmayacağım, o yüzden sana yalvarıyorum onun yanında ol Duncan. Biri için af dilemek bana düşmez belki ama ben onun yaptığı şeye tamamıyla saygı duyuyorum o isteyene kadar ki artık hiç istemeyeceğini biliyorum karşısına çıkmayacağım fakat lütfen sen yanında ol, Luna için yap bunu.

Duncan kararını vermişti. En azından sağlıklı mı diye kontrol edebilirdi.

- Peki bakalım Londra'ya ilk uçuş kaçta?

- Teşekkür ederim.

- İkiniz için de değil Luna'm için yapıyorum.

Duncan sabah altı uçağına bilet aldı. Marcus onun Brianna'yı göreceğini, onun sesini duyacağını düşündükçe onunla gitmemek için kendini zor tutuyordu.

Duncan, onu görünce ilk fırsatta arayacağını söyleyerek Marcus'un arabasıyla havaalanına gitti.

Marcus en iyi zaman geçirme yöntemi olarak Luna'ya duş aldırdı, bebek yağıyla masajını yaptı. Sonra onu kangurusuna koyup göğsüne yaslayarak mutfağa indi.

- Keyfin yerinde öyle değil mi kızım?

Luna yine bir keyif sesi çıkardı. Tıpkı hamilelikte olduğu gibi Luna dünyaya ayak uydurunca da çok huzurlu bir bebek olmuştu.

Marcus Luna'ya mama hazırlarken bir yandan da onunla gevezelik ediyordu.

- Bunun tadını sevdiğini biliyorum güzelim. Eğer dışarısı soğuk olmasaydı baba kız bahçe keyfi yapabilirdik, yine de eğer istersen küçük hanım baban seni pencerenin önünde besleyebilir.

Sallanan sandalyesini pencerenin önüne çekti, kangurunun emniyet kemerini açıp Luna'yı kucağına yatırdı.

Kızının kendisine gülmediği bilsede dişsiz küçük ağzını açıp gülümser gibi hareketler yapması Marcus'un çok hoşuna gidiyordu.

Sallanan sandalyeye kızı bayılmıştı. Uyuması için özellikle bir çaba sarfetmesine gerek kalmasa da Luna özellikle burada hemen uykuya dalıyordu.

Marcus Luna'nın karnını doyurunca onu omzuna yasladı ve yavaşça saat yönünde sırtını sıvazlamaya başladı. Gazı çıktıktan sonra koltuğun kenarında ki battaniyeyi kızının üstüne sardı. Sessizce bir şarkı mırıldanmaya başladı.

Baba kız öğleden sonra uykusuna daldılar.

Duncan yazlığın kapısına geldiğinde akşam üzeriydi. Brianna veranda da oturmuş, dizlerini göğsüne çekip başını da dizlerine yaslamış oturuyordu. Duncan'ın gelişini bile fark etmemişti.

- Ne halt ediyorsun burada sen?

- Abi?!

OYUNCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin