40. SAVAŞ MEYDANI

15.7K 1.3K 2K
                                    

Merhaba!

Arayı açmadan geldik, sebebinden  bahsetmiyorum çünkü biliyorsunuz... Yorum rekoru isterim yine 

Paragraf aralarını doldurmayı ve #matruşka tagiyle tweet atmayı unutmayın!

Kitap playlistine profilimdeki linkten ulaşabilirsiniz.

İyi okumalar!

AA

Tarihe yön veren birçok savaş hakkında bilgim vardı. Türkiye'de de Rusya'da da, her türlü savaşın işlendiği dersler almıştım. Savaş sanatları konusunu ise Kule'de görmüştük. Bu sefer meydanda olan savaşı değil; güçlülerin savaşını öğrenmiştik.

İnsanlar kötüydü. Kötü olmasalardı, savaşlar olmazdı. Belki savaşlar olmasaydı barışın değerini bilmezdik ama en azından masumlar ölmezdi.

Savaş kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir, demişti Bertrand Russell. Güçlüler savaşıyordu, onların silahı olan masumlar ölüyordu.

Hep masumlar mı ölürdü? Hayatın adaleti bu muydu?

Gerçekten masumlar var mıydı peki? Bana kalırsa, çocuklar dışında kimse masum değildi. Dünyadaki tek masumlar, çocuklardı. Çocukların günahı olmazdı, omuzlarına günah veballeri yüklenemez; canları hedef uğruna alınamazdı.

Film, dizi veya kitaplarda, hatta ülkelerin çocuklarına ders olarak işlettiği tarih derslerinde, hep iyi tarafın kendileri olduğunu savunurlardı, filmlerde de iyilerin kazandığı gösterilirdi. Hayır, iyiler hiçbir zaman kazanmazdı çünkü savaşta kazanan olmazdı.

Savaşta sevdiğini sonsuza dek kaybedenler, ölenler, hayatları mahvolanlar, ömrü boyunca unutamayacakları travmalara sahip olan insanlar olurdu.

Savaşta kazanan da, iyi taraf da olmazdı çünkü kötüyü, ondan daha kötü olmadan yenemezdin.

Neden iyi biri olmaya bu kadar taktığımı bilmiyordum. Belki de ailemin bana dayattığı bir şeydi. İyi bir kız olursam beni severler, diye düşündüğümden, kendimi istemsizce iyi tarafa yönlendirmeye çalışıyordum. Şu an içinde olduğum durumda iyi tarafın olmadığını bilmeme rağmen, kendimi rahatlatmaya çalışıyordum.

Hastane koridorunda, sayabileceğim hiçbir şey kalmadığı için gözlerimi ellerime dikmiş, ortaokulda Fen Bilimleri dersinde, kendimi zorlayarak ezberlediğim, lisede çok işime yarayan periyodik tabloyu saymaya devam ediyordum.

H, He, Li, Be- Berilyum, hayır. Bebek. Küçük bebek. Gözlerimi sıkıca kapattım. Düşünme, düşünme. Say! Berilyum. Devam et! C, N, O...Ar, K- Kan. Bebek, kan.

Bakışlarım ellerime çevrildi. Bebeğin kanı, ellerimdeydi. Bebeğin kanı gerçek anlamda ellerimdeydi. Benim yüzümdendi. Hayır, benim uğruna savaştığım insanlar yüzündendi. Hayır yüzünden değil, sayesinde. Aklım çok karışıktı. Cümleleri toparlayamıyor, ayağa kalkamıyordum.

Benim yüzümden, bir bebek ölmek üzereydi. Belki annesi de. Anneler ölmemeliydi. Anneler ölür müydü?

4 saat önce, yazardan

Sessizliğin hakim olduğu toplantı odasında, kimseden ses çıkmıyordu. Sanki herkes, birinin ortaya atılan fikre itiraz etmesini istiyor ama kendi dudaklarını aralayamıyor gibiydi. Neden aslında, olması gerekeni yapıyorlardı sadece.

MATRUŞKA || AA (KİTAP OLDU!) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin