Merhaba,
Paragraf aralarını LÜTFEN dolduralım, çok hızlı okuyorsunuz... Oylar da unutulmasın, iyi okumalar!
AA
Oyun kurmayı severdim, oynamayı da.
Yeni planlar kurmak, olasılık hesaplamak, insanlar okuyup onlara göre yeni yollar belirlemek... Mesela çocukken oynadığımız oyunlarda bunu yapmayı çok severdim. Gerçi biz biraz farklı oyunlar oynardık... Ben, Efe, yani Kenan amcamın oğlu, Ahu, abim ve Didem... Yabancı mahallelere giderdik, abim Ahu'yla bizi eş yapardı, mahallenin girişinden başlardık ve çıkışlardan birinde abim bizi bekliyor olurdu. Onu ilk bulan ve geldiği yoldan onunla birlikte dönebilen kazanırdı.
Düşünüldüğünde aşırı saçma bir oyundu. Bir çocuk neden gittiği yolları dönebilecek şekilde ezberlemeliydi ki? Şimdi anlıyordum. Bu etrafı ayrıntıyla inceleyip hiçbir şeyi unutmamamız içindi. Şu an bilmediğim bir Moskova sokağında kaybolsam, mutlaka geldiğim noktaya dönebilirdim. Ahu bunu yapamazdı muhtemelen çünkü oyunlardan da kaytarırdı. Ben öyle hırslıydım ki... Hep kazanırdım. Ya da bir mekanda aniden abim etrafta kaç tane esmer adam var, dediğinde sayma oyunumuz... Ahu saçmalığını sorgularken ben eğlenirdim. Şu an anlıyordum çünkü girdiğim mekanda farklı olan, eğer tehlike hesaplamam gereken durumdaysam, o kişiyi hemen seçebilirdim.
Bu gibi bir sürü oyunlar vardı ve ben her seferinde kazanmak için karşımdaki insanlar ezberler, onların yapamadıkları şey üzerinde yoğunlaşırdım. Mesela Ahu evler aynı renkte olduğunda hep kaybolduğunu söylüyordu, ben de bu yüzden renklere değil, numaralara bakarak koşuyordum; Didem sokakların birbirine çok benzediğini, bir süre sonra başının döndüğünü söylüyordu, ben de onun gibi tüm sokağı ezberlemeye çalışmaktansa, sokaktaki göze çarpan bir şeyi ezberliyordum, farklı renkte bir ev, bir araba, belki büyük bir ağaç... Efe insanları sayarken bir süre sonra sarışınla kumralları karıştırdığını, insanları ayırt edemediğini söylerdi, bense sarışın kumral olarak bakmanın dışında, dikkatimi çekecek dövme, küpe, belki ayakkabı bunlara bakarak ezberliyordum.
Tıpkı şu an olduğu gibi. Dikkat çekmeyecek şekilde etrafı inceliyordum ve istemsizce insanların özelliklerini beynime işliyordum. Gereksiz ama beni rahatlatan bir özellikti. Bir kadında Gucci marka bir takım vardı mesela ve korkunçtu. Karşısında konuşan adamdan sıkıldığı belliydi, nasıl kurtulacağını bilmiyor olmalıydı. Bir adamın sol kolunu kaplayan, dehşet kötü bir dövmesi vardı, telefonda konuşuyordu ve uzun süreli esler veriyordu, bana karşısındaki her kimse ona yalan söylediğini düşündürmüştü çünkü gergince telefon tutmadığı elini açıp kapatıyordu. Neden kahve alanında oturup insanları incelediğimi bilmiyordum. Geldiğimden beri bu kat ilk defa kalabalıktı. Sanırım mühendisti bunlar da. Belki de yönetim kurulundanlardı, bilmiyordum.
Bir oyun kurmuştum ve o oyunun içinde yuvarlanıyordum. Planımız öyle güzel işliyordu ki... Milan Balandin'le ilk geldiğim günden daha yakındım mesela. Bu Dmitri Balandin'in güvenini kazanmamla mı alakalıydı bilmiyordum ama adamın bakışları bile farklıydı. Bir an onu düşünürken midemin kasılmasıyla gerilmiştim. Bu neydi şimdi?
"Ne yapıyorsun burada ya? Seni arıyorum kaç saattir!" Boran'ın sesiyle irkilip başımı ona çevirirken, "Ne oldu ki?" demiştim. Yanıma oturup elimdeki bardağı alıp kahvemin kalan son yudumunu içmişti. "Sistemlerde bir sıkıntı var, bakman lazım."
"Nasıl yani, daha az önce baktım bir şey yoktu!" Koltuktan kalkıp odama ilerlerken peşimden geliyordu. Yeni odam... Milan'ın odasını görebildiğim, ara ara bakışabildiğimiz... İçimi eriten, gömleğinin kollarını gergince kıvırışlarını izlediğim... Odaya girip masama otururken Boran da yanıma oturmuştu. Sistemi açtığımda karşıma çıkan hata ekranıyla kaşlarım çatılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MATRUŞKA || AA (KİTAP OLDU!)
AçãoUYARI! Son 10 bölüm kitap olacağımız için kaldırılmıştır, bizi Parola yayınları hesabından takip edebilir, basıldığımızda kitapçılardan ulaşabilirsiniz. Dilerim kitaplığınızda yer edinebiliriz. ❝Mürekkebin soluk rengi beyaz kağıdı kirletirken, roll...