99.Bölüm

483 51 2
                                    


Savaşıp yenilmişim inan umurumda değil
Güvenip yanılmışım inan incitmez beni
Yalnızlık karıştı kendimle barıştım
Ben çoktan değiştim zordu ama alıştım

Sevilip sayılmışım inan umurumda değil
Bir hata mı yapmışım o da tecrübem değil
Ne kazandım ne kaybettim, beni her gün mahvettim
Soğuyordum kendimden ölüyorken fark ettim

Bu saatten sonra yansam ne olur
Yağıyor yağmurlar
Olan olmuş artık dönsen ne olur
Sönüyor yangınlar

🫀

||BÖLÜM 99||

💎

Yumurtasından tazecik çıkmış, paytak paytak kıpırdanırken dengesini kurmakta zorlanmış, düşe kalka minicik bedeninde dikkatleri toplamış, tüyleri henüz rengini ve dokusunu tam manasıyla almamış, olgunlaşmasına birazcık zaman tanınmış parmak kadar mavi kırlangıcın yüz yıllık ağacın kahverengi kabuğuna ürkeklikle sığındığında yaşadığı korunaklılık gibi göğsüne benzer içgüdüyle sığındım ve kozasında güvende olduğum kalbinde barındım.

Aşık olduğum adamla geçirdiğim eşsiz vaktin bitiminde, göz kapaklarım bitkin düştüğünde; kırk üç gün önce ölen ruhumsa yeni doğmuş gibi toparlanmış ve yaşama kavuşmuş hissettiğimde, tüm yorgunluğuma rağmen kan akışımdaki canlılık ve durgunlaşmasını beklediğim soluklarım uykumun kaçmasına aracıydı.

Bebeklerimse yorgunluğumdan nasibini almışlar ki annelerini uyumaya davet ediyorlardı.

Babalarının güzel sesinden kaydedilmiş müzikli cam küremi alıp ninniler, şarkılar ve ikimize ait güzel hatıraları dinleyesim geliyordu ancak müzikli, minyatürümüzün bulunduğu cam küremi komotun ilk rafından almak için kolumu kıpırdatacak takati kendimde bulamıyordum.

Sevgilime, 'Bize şarkı mırıldanır mısın? Bizim canımız şarkı çekti sanırım,' diyemiyordum çünkü o da benim gibi nefes düzenini eski haline döndürmekle meşguldü, solukları rayına oturmadan şarkı mırıltılanması zor olurdu.

Detone olmasından öte nefes sağlığı açısından birazcık dinlenme zamanı tanımalıydık birbirimize.

Birbirimizi fazlasıyla yormuştuk, henüz fark ediyorduk.

Ayça'nın gebeliğindeki durumunu anlatırken kendimle de uyuştuğuna dair birtakım sinyaller aldığım, bulduğum yerde pineklemelerim, askıya alınmıştı, uyku pılını pırtısını toplayarak aramızdan çekilmiş ve bebeklerime yeniden görüşeceğiz dercesine el sallamıştı. Bebeklerimse ne kadar uyumamı arzu etseler de uyumadığım için surat asmazlardı. Yani öyle tahmin ediyordum. Çünkü doğduklarında, vakitli vakitsiz ağlayacakları için bir kerecik uyumama göz yumarlardı.

Babaları, hamile halimi hesaba katmıştı katmasına fakat bu kadar yorgun olmamı engelleyemediği için azıcık utanmıştı çünkü kırk üç gündür birbirimizden uzak kalmamızı unuttururcasına, kırk üç günün yerini güzel bir sabaha bırakması için benden kopamamıştı. 

Nefes düzenimi sağladığımda şişmiş dudağımı usulca kıpırdattım. "Utanmayı sevmiyorum," Sevmediğim duyguyu neyse ki yaşamıyordum, utanmazlığımla övünmesem de bana göre utanmamak güzel bir şeydi. Sevgilim içinse utanmak özeldi. Utanmayı sevmediğimi bildiği için devamında ne diyeceğimi merak ederek gözlerini kıstı. Yanağımı yasladığım göğsünden başımı kaldırmadan çenemi kaldırdım ve kısılmış gözlerine daldım. "Ama sen utanınca sebepsizce seviniyorum..."

ŞÜHBE | Umudun Mavi PatırtısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin