Ölüm

75 38 2
                                    

"Hey, uyanma vakti... Hey, gitmemiz gerekiyor." Oldukça yakından gelen naif bir ses beni güzel uykumdan uyandırıyordu. Huzursuzca kıpırdandım ve hafifçe gözlerimi araladım. Gözlerimi açar açmaz karşımda kafasını bana doğru eğmiş beni izleyen James'i gördüm. O ise hemen geri çekildi ve "Gitmemiz gerek." Diye konuştu. Bende kafamı sallayarak karşılık verdim. James odadan çıktığında hızla kalkıp saate baktım ve üzerimi değiştirdim. İşlerimi halledince hızla aşağı indim.

Saat 7 olduğundan ötürü sabahın serinliği beni üşütürken gözüm salondaki yanmayan şömineye kaydı. Bir anda havaların bu kadar serinleşmesi garip gelmişti. Gerçi ilk kez geldiğim bir ülkedeydim. Belki de burada hep böyle oluyordu.

Şömineye dalmış bunları düşünürken vampirlerin üşüyüp üşümediğini düşündüm. Hiçte üşüyor gibi görünmüyorlardı. Evdeki yardımcı bizim için hızla kahvaltı hazırlıyordu. Bizden kastım ise elbette Diana ve ben. Harry uyuyordu. Diğerleri de yemek yemeye ihtiyaç duymuyordu zaten. Diana'yı görünce selamlaşıp hemen birlikte masaya geçtik.

Biz kahvaltımızı ederken erkekler ise dışarıda hazırlık yapıyordu. Hep birlikte birazdan Peter'ın kaldığı mahzene gidecektik. Ayrıca Daniel Peter'a göz kulak olmak adına dün geceyi mahzende geçirmişti ve hala oradaydı. Açıkçası James mahzenin yeterince güvenli olmadığından endişeleniyordu. Fakat bunun sebebi kesinlikle Peter gibi güçlü ve yaşlı bir vampirin orada olmasıydı. Bunu kendisi dile getirmişti. Yani, orası güçlü bir vampir için yeterince güvenli değildi. Ama söz konusu diğer vampirler olduğunda bir sorun çıkmazdı.

"Pekala, eğer doyduysanız gidelim mi? Bir an önce şu adamdan kurtulmak istiyorum." James bunları dediğinde zaten doymuştum ve oturduğum yerden kalktım. Diana'da kalktığında hep birlikte araçlara binip hafif sisle kaplı ormana doğru yol aldık. Yemyeşil ormanın büyüsü ve gri bulutlarla kaplı gökyüzünün birleşimi, beni en çok etkileyen hava durumlarından biriydi. Tepelerin görünmesini engelleyen siste manzarayı kasvetlendiren bir unsurdu. Biz yine asflat yoldan ayrılıp yavaşlarken sol tarafımda bir hareketlilik algıladım ve başımı cama çevirdim. Tam karşımda ilerde bir karga bizimle aynı yönde kanat çırpıyordu. Bazen ağaçların arasında kayboluyor, bazen görüş açıma giriyordu. Ormanın sessizliği içinde tamamen kaybolduğunda tekrar önüme döndüm.

Yaklaşık yarım saatlik yolculuktan sonra arabaları bıraktık ve ormanın içine doğru yürümeye başladık. Kısa bir yürüyüşün ardından önden ilerleyen James ve Luis durduğunda bizde durduk. Tam olarak neden durduğumuzu bile anlamamışken James "Burası." Dedi aniden.

Nasıl yani? Burada hiçbir şey yoktu?

Diğerlerine baktığımda şaşkın olan sadece Diana ve bendik. Diana bana ben ona bakıyordum.

"E ama burada hiçbir şey yok." Dedi Diana benim de yerime. İkimiz şaşkınca hala etrafa bakınıyorduk. Sonra James aniden yere eğildi ve sarmaş dolaş olan otları ve dal parçalarını bir kenara çekmeye başladı. O an... Yok artık dedim içimden... Gerçekten bir mahzen miydi? Yerin altında? Vay canına.

James kapağa benzer büyük bir şeyi yavaşça kaldırdı. Bu kadarını beklemiyordum, cidden gizliydi burası. Sonra ben oradan nasıl gireceğiz diye düşünürken James konuştu.

"Daniel." dedi hafif sessizce. Ben öylece beklerken, hareket etmeye başladı.

"Önce ben giriyorum, Daniel her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Arkamdan sen geliyorsun." dedi bana bakarak. Pekala..

James o küçük çukurun içine girdi ve yavaşca merdivenlerden indi. Sonra hemen onun yerini ben aldım. Evet o kadar da zor değilmiş. Birkaç basamak kalmıştı ki içerisi çok karanlık olmaya başladı. Neredeyse hiçbir şey göremiyordum. Bu vampirler nasıl görüyor? Biz ne yapacaktık?

Bloody Eyes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin