Plan

284 109 54
                                    

Medya: Harry

Dehanın ilk ve en büyük şartı hakikati sevmektir.

- Johann Wolfgang von Goethe

...

Bakışlarım hepsinin üzerinde tek tek gezdi. Hiç biri konuşmuyordu. Nasıl yani? Kimsenin bir planı yok muydu? Bu kötü olmuştu, çünkü bende plan kurmakta iyi sayılmazdım.

"Bilmiyorum, ama bir şeyler yapmalıyız. O bizi bulmadan biz onu bulmalı ve öldürmeliyiz." Diyen James'e baktım. Öldürmek. Peter'ı öldürmek. Bu his bana iyi hissettirmemişti. Aksine kendimi kötü hissettim. Fakat bunun nedeni bir canavarı öldürmek istememem değildi. Tek üzüldüğüm nokta, Damir ve Elda'ydı. Buradakilerin pek umrunda olmasa da ben biliyordum. Damir ve Elda'nın amcalarına ihtiyaçları vardı. Ya da belki onlara gerçekleri anlatmalıydık. Amcalarının bir canavar olduğunu, onunla aynı evde büyüdüklerini. Bunu yapabilir miydim bilmiyordum.

"Haklısın. Hepimiz birlik olmalı ve bir şey düşünmeliyiz." Dedim. Sonra Harry'nin merdivenlerden indiğini gördüm. Temiz kıyafetler giyinmiş ve temizlenmişti. Yüzünü daha net görebiliyordum, toz ve kir olmadan. O oldukça iyiydi. Kaç yaşında olduğunu merak ediyordum. Genç gözüküyordu. Harry yanımıza geldiğinde oturmadan konuştu.

"Hepinize, her şey için ne kadar teşekkür etsem azdır. En başta sana teşekkür ediyorum Duygu. Sen olmasaydın, ve tabiki arkadaşların, şuan ne halde olurdum tahmin bile edemiyorum. Belki, belki de ölmüş bile olabilirdim. Kısacası çok teşekkür ederim hepinize. Şimdi gitmem gerekiyor. Kız kardeşimi bulmam ve evime dönmem lazım." Bu konuşmayı bekliyordum ama bu kadar erken değil. Anlıyordum, kardeşini bulacaktı ve eski güzel hayatlarına devam edeceklerdi.

"Hayır! Olmaz. Buradan dışarı çıktığın an seni bulurlar ve o cehenneme geri gönderirler. Bu sefer yüz kırbaçla da kalmazlar." Diyen Daniel'a baktım. Böyle konuşmamalıydı, kırıcı oluyordu. Zaten ne kadar acı çektiği yüzünden anlaşılıyordu. Ruhsal olarak. Gitmesini istemiyordum, çünkü içten içe biliyordum, Daniel haklıydı. Onu bulurlardı, ve bizi de. James, Harry ve ben, artık kaçaktık. Kaçtığımız yer ise sanırım vampirlerin kurduğu bir hapishaneydi. Başka açıklaması olamazdı.

Harry bakışlarını Daniel'a çevirdiğinde konuşmadı. İçten içe biliyordu belkide haklı olduğunu. Ama gitmek zorundaydı, kardeşini bulmalıydı. Sonra aklıma bir fikir geldi.

"Şey, eğer sizde kabul ederseniz, Harry bizimle kalsın. Sonuçta James, Harry ve ben aranıyoruz. En iyisi üçümüzün bir arada kalması olmaz mı? Hem, kardeşini de bulmana yardım ederiz." Dedim.

James kaşlarını çatmış beni izlerken, William düşünüyor gibiydi. Sonuçta bu ev onlarındı, karar onlara aitti. Kalacak bir yerimiz yoktu, buradan başka. Daniel ise bacağıyla ritim tutmuş öylece oturuyordu. Birden kapının çalmasıyla hepimizin dikkati oraya yönelmişti. Kimseden ses çıkmayınca kapının ardından bir ses geldi.

"Benim." Duyduğum ses tanıdık geldiğinde Luis olduğunu anladım. Ben kapıya doğru ilerlerken yanımda vampir hızıyla geçip kapıyı açan James'e baktım. Bende açabilirdim, elim vardı. Luis'in elleri poşetler ile doluydu. James öylece dururken ben yanına gidip hemen birkaç poşete elimi uzattım.

"Hey! Sen ne yapıyorsun?" Diye elini çeken Luis'e baktım.

"Ne? Poşetleri almaya çalışıyorum." Dedim. Luis hala şaşkın bir surat ifadesiyle bana bakarken "Kızım altı üstü kaç kilo, taşırım ben. Hani vampirim falan ya." Deyip gözlerini devirerek yanımdan geçti ve gitti. Anlaşılan ailecek vampirlerdi. Artık şaşırmasam iyi olurdu. Bu arada, William'da vampirdi değil mi? Herhalde öyledir diye düşündüm ve karşımda bana bakan James'i gördüm.

Bloody Eyes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin