Tanıtım

309 8 122
                                    

Mardinin dillere destan sıcaklığı yine kavuruyordu ortalığı. Taşdan duvarlarda almıştı tabi nasibini, taştan kalplerde. 70'li yıllarını yaşayan ihtiyar adam elinde bol sütlü kahvesi ile önünde duran gelinine bakıyordu. Kahve tepsisini masaya bırakıp gitti güzel kadın.

25 yaşının güzelliği miydi bu? Gerçi bu kumral kadın hep güzel değil miydi? Yıllar akıp gittikçe daha da güzelleş miyor muydu? Kuşkusuz Haşmet konağının en güzel kadınıydı bu Avşin gelin.

Elinde mavi hakim yaka olan bu gömlek onun en çok beğendi gömlekti. Küçük oğlu bu gömleği kuşkusuz en az babası kadar güzel olan omuzlarında pek güzel taşıyordu. Gömleği askıya asarken işittiği kapı sesi ile arkasına döndü. Gelen kocası Azat ağadan başkası değildi.

"Bitmedi mi daha işin?" Kocasının sert, gereğinden fazla sert, olan sesi ile gerilmeden edemedi. Sabah sabah neye sinirlenmişti bu adam? Cevap vermeden işine devam etti, adamında cevap beklediği yoktu zaten. Nasıl bitsindiki işi daha saat kaçtı? Bir kadın nasıl halletsindi her şeyi. Işiyle ilgilenmeye devam eden karısına baktı bir süre günaydın bile demeden çıkıp gitmişti bugün erken saatlerde. Şimdi ise gereksiz bir sertlikle çıkışmıştı karısına üstelik yine gereksiz bir sebebten. Farkındaydı bu ara eşine hak ettiği ilgiyide sevgiyide veremiyordu.

"Avşin, bir bak hele bana." Son gömleği astığında kocasının sesiyle döndü ona doğru. "Yarın yeni bir kadın bulmuş annem o gelince rahatlarsın. Kizlar okuldan pek yardım edemiyor sana fark ediyor yoruluyorsun güzelim ." Başını sallayıp önüne dönen kadın kapıya doğru ilerlemişti bile.

"Ne oldu benim tatlı dilli karıma?" Azat'ın sesi ile ona dönüp bir kelam etmek istedi ancak sabah sabah bir tartışma daha kaldıramazdı kaynı Yusuf Mirza sabah katmıştı ortalığı birbirine zaten. Bir yenisine gerek yoktu. Ayakları tekrar ileri doğru adımlarken Azat hızlı adımlarla karısının yanına gelip gül yüzüne baktı. "Söyle hadi Avşin bir şey mi oldu, ben bir şey ettim bilmeden?"
Bir eli karısının elini tutarken bir yandan da yüzüne yapışmış saçları çekiyordu. Ütünün buharı yüzünden olsa gerek karısnın güzel yüzü terlemişti. " Sen söyle Azat ne oluyor Mirza ortalığı birbirine katıyor, Alya odasından çıkmıyor, annene soruyorum bilmem kızım diyor kardeşlerin ayrı bir dünya zaten, ne saklıyorsunuz Azat?" Azat dudaklarını karısının anlına bastırıp onu güzelce sararken karısı hırsını alamamış olsa gerek tekrar araladı dudaklarını.

"Sen bir garipsin zaten, çıldırıcam Azat. Mirzaya soracağım ama yanına yaklaşılmıyor beyefendinin diğerleri beni görünce kaçıyor, Alya'nın odasına bile gidemedim. Ne oluyor Azat!"

Haklı bir isyandı karısının ki nasıl kızsındı şimdi ona. "Sonra Avşinim sonra kesin bir şey yok daha."
Belliydi kocası bir şey anlatamacaktı, kocasının kollarından kurtulup indi aşağıya. Aras'ı halası Lale ile oynuyorken fırsat bu fırsat deyip eltisi Alya'nın odasına gitmek için tekrar tırmandı merdivenleri. Öğrenecekti işte bugün bu konakta kendinden köşe bucak gizlenen şeyi, ikinci ailem dediği bu konakta ki insanları bu hale getirecek her şeyi öğrenecekti.
Alya ona kıyamaz anlatırdı her şeyi.

Odanın önüne geldiğinde duyduğu sesler ile dondu kaldı. Eli kalbinde duraksadı öylece. Kapı dinlemek ayıptı yakışmıyordu kendine. Ama gidemedi ayakları çivilenmişti bir kere taştan zemine, haraket nedir unutmuştu.

"Ben ister miydim sanıyorsun Alya, sen varken başka bir kadın ister miydi yüreğim?" Büyük bir yıkılmışlık ile kurdu cümlesini Mirza. Nasıl kıyardı ki biricik karısına.
"Senin yüreğin beni de istemedi ki hiç." Ilk defa yüzüne vurulan gerçekle ayakları olduğu yere çivilendi genç adamın. Ne diyebilirdi ki ' aşığım sana' mı? O Alya'sını hep sevmiş, saygı duymuş, ilgi göstermişti ama hiç bir zaman ona aşık olmamıştı ki. Alya'sını canından çok seviyordu. Öyleki bu dünyada en çok Alyayı seviyordu .

zahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin