Boğazımdan gelen sert bir öksürük yüzünden elimdeki çubukları hızla bırakıp elimi ağzıma götürdüm. Aynı şekilde biraz daha soluma çevirdim başımı.
Çubuklar yere düştüğünde taş zeminde oluşan tok şıngırtı sesleri masadaki bir kaç askerin daha bana dönmesini sağlamıştı. Fakat şuan umurumda değildi. Öksürdükçe boğazımın yırtıldığını hissetmiş olmamdı. Çok can acıtmıyordu fakat rahat da ettirmiyordu.
Tekrar önüme döndüğümde bir kaç asker bana bakmayı bırakıp tekrar önlerindeki tabaklara gömülmüşlerdi. Üzerime kara bir gece gibi çöken hissiyatla bakışlarım biraz daha yukarı kalktı.
Jungkook kaşları çok hafif çatık şekilde bana dikkatlice bakıyor, ağzındaki lokmasını çiğnemeyi bırakıp direkt yutarak elindeki çubukları bırakmıştı.
"İyiyim." Sadece jungkook'un duyacağından emin olduğum ses tonuyla konuşup dudaklarımı biraz daha gerginleştirdim. İnanmak istemese de güler yüzlü halim onu her şeye inandırabilirdi.
Daha fazla kara bakışlarını üzerimde hissetmek istemediğim için hızla masanın yanına eğilip yerdeki çubuklara elimi uzattım. Evet her ne kadar o benim eşim olsa da hala bazen beni geriyordu.
Çubukları masaya bıraktığımda tabağımın içinde yeni konulmuş bir çift demir çubukla bakışlarım tekrar karşımdaki iri bedene dönmüştü. Ne ara gelmişti bu çubuklar buraya?
Konuşmak için ağzımdan nefes aldığımda Jungkook sadece 'Yemeye devam et' diyerek tabağını eline alıp masadan kalkmış, lafımı ise ağzıma tıkamıştı. Aldığım nefesi geri verirken önümde yarısı biten pirince baktım.
Aslında hayır bırak yemek istemeyi, bakmak bile iştahımı kaçırıyor gibiydi.
Akşam olup askerlerin benimle geçtiği bir kaç dalganın ardından masa kurulmuştu yerin altına. Meşaleler sayesinde etraf gayet aydınlık ve ferahlatıcıydı. Bir iki saat geçmiş olmalıydı çoktan çünkü uzun süredir masada yemek yiyor bir yandan da koyu bir sohbet dönüyordu.
Ben ise hala atın üzerinde gibi hissediyordum. Başım ağrıyor, vücudumda ki silik halsizliği ve bacaklarımdaki kırgın titrekliği hala hissediyordum. Her an bayılsam çok güzel olurdu şuan. Aşırı yorgun hissederken ye mek yemek bile zor geliyordu.
Ama yemek zorundaydım. Askeri üssün içerisindeydik. Sarayda değil. Canım istedikçe yemek yiyemezdim.
Çubukları pilavın içerisine koyarak büyük büyük parçalar aldım hızla. Ağzıma hızla koyarak büyük lokmaları kısaca çiğneyip yuttum.
Ah! Mideme birden çöken pirinç tanelerini hissettim! Biraz fazla büyük lokma yuttum sanırım.
Az önce kalkan jungkook gibi bende tabağımı alıp bulaşık dolu başka bir masaya bırakarak yine jungkook'un gittiği yola, çadırımıza ilerledim.
Uykum bile geliyordu şu an. Hızla yatağa kavuşmak gibi bir hayalim vardı.
Çadırın önündeki halı görünümlü bez parçasını yukarı kaldırıp içeri girdiğim an simsiyah bakışların tekrar üzerime düştüğünü hissettim. Aynı zamanda omurgamın titrediğini de.
Gözlerimi sıkıca yumarak bir kez yutkundum. İki ucundan da dümdüz olana kadar çekilen kıvrak bir yay gibi geriliyordum. Neden ben bile bilmiyordum.
"Neden çok.."
Jungkook'un sesiyle gözlerimi açıp bakışlarımı ona çıkarttım. Tek kaşı yukarıda gözleriyle baştan aşağıya beni süzmüştü ilk önce.
"Ne?" Bakışları tekrar yavaşça gözlerime çıktığında hafif bal sarısı gözlerimi ona kilitleyen ben olmuştum bu sefer.
"Titreksin. Evet, çok titreksin, huzursuz ve gergin gibisin ama biraz da korku gibi. Çok karışık anlayamıyorum." Biraz daha iyi hissetmek ister gibi gözlerini hafifçe kısarak tüm hissiyatını mühürüne vermişti.
Fakat benim bile anlayamadığımı o nasıl anlayacaktı?
"Hayır gayet iyiyim." Güzel yalandı Jimin. Aferin bana.
Dudaklarım biraz daha kıvrılırken yapabildiğim kadar gülümseye çalıştım. Ona biraz halsiz olduğumu söylesem veya bir sorun çıksa hemen kendi kendine halletmeye çalışacak ya da kendini suçlu hissedecekti. Ben eşimi bilirdim işte.
"Gel buraya." Sağ elini gelmem için işaret ederken aynı zamanda oturmamı da işaret ediyordu.
Bir iki adım daha ona yaklaşıp bileğimi tutmasını izledim. Beni yönlendiriyordu. Yanına değil dizine oturmam için bileğini önüne doğru çekmişti yavaş hareketlerle. İma ettiği gibi dizimi bacağının yanına koyarak kucağına yerleştim.
Bileğimde duran eli açılmış oradan belime geçmişti. Diğer eli ise alnıma değimişti. Elinin tersiyle yanaklarıma, alnıma ve boynuma dokunup ateşimi ölçmüştü. Yani sanırım.
"Dediğim gibi bir sorunum yok." Dudaklarını tekrar beni kontrol etmek için alnıma bastırarak tutku dolu bir öpücük kondurmuştu.
"Anlayamıyorum. Bir sorun var evet farkındayım ancak bilemiyorum. Sadece hissediyorum." Bir eli tekrar yavaşça parmaklarımı ardından sağ bileğimi nazikçe tutmuş orada kalmıştı.
"Sadece fazla evhamlısın." Dediğim hoşuna gitmiş olacak ki yorgun bir gülümseme belirdi dudaklarında.
"Öyle mi dersin?" Gözlerini yavaşça açıp kapatmıştı. Ah bebeğim, fazla yorgundu. Bir de benimle uğraşıyordu. Onu onaylamak için 'hımhım' diye ses çıkarttım sadece. İçimdeki titrekliğin bende farkındaydım. Moralim yoktu, modum yoktu. Sadece gelmiştim işte. Askerlerle birlikte.
Jungkook bana anlatsa da hala neler döndüğünün farkında bile değildim. Yolculuk fazlaca yorucu geçmişti. Bu kadar ciddi olaylar alfanın da canını sıkıyordu. Bu ise otomatik olarak benimde canımı sıkıyordu. Onu yalnız bırakmışım gibi hissettiriyordu.
Arkasındaki duvara biraz daha yaslanmak için geriledi. Aynı zamanda bacaklarını da ileri doğru uzatmıştı. Ben ise dizlerinden biraz daha kayarak artık göğsünde uzanıyordum. Kolları sırtımda birleşmişti bu sefer. Yavaş yavaş ensemin alt kısımlarını okşuyordu bir eliyle.
Bir süre öyle kalmıştık. Jungkook'dan gelen ağır ama bir o kadar da hafifleten, ferahlatan koku, onun göğsüne sinmiş olduğum ve sürekli beni sevmesi zaten yorgun olan bedenimi daha da ağırlaştırıyordu sadece. Arada ise ufak ufak öpücükler konduruyordu başıma. Beni nasıl sakinleştireceğini gayet iyi biliyordu.
Bir kaç dakikanın ardından daha gözlerimi kapatmıştım. Bu huzurlu anı daha da derinlerde hissetmek istiyordum. Arada araya giren esnemem olsa da keyifliydi. Biraz sonra ise uykunun şefkatli kolları arasında sızmaya başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spoiled Prince ❦ Jikook
Fanfiction[fluff] Park jimin zor birisiydi. Duygularını belli etmez, her zaman istediğini yapan oldukça inatçı bir kurttu. Jeon jungkook'un zorluğu ise Park jimin adında gönlüne girmeye çalıştığı omegaydı. !!+18 kısımlar mevcuttur!! Başlama tarihi; 20.05.202...