Her gün çocukların neşe sesleri, büyüklerin ise tatlı sözcüklerinin yankılandığı sokaklarda bu sefer bir tören sesi peydah ediyordu.
Acının, kederin, nişanlarına sayılı günler kalan eşlerin, evlatlarını tekrar göremeyecek olan anne babaların feryatları yükseliyordu. Çocukların oyunlar oynadığı parkta babalarını kaybetmenin acısıyla ağlayışları tören sesine karışıyordu.
Büyük bir bayrak önünde dikilmişti herkes. Kimseden ses soluk çıkmıyordu. Kral tacını indirmişti. Tüm ülke büyük bir yastaydı.
Aylarca kendileriyle uğraşan terörün ele başını velihat bizzat kendi elleriyle öldürmüştü. Ancak karşılığı ise çok büyük olmuştu. Sekiz tabura yakın asker şehadet şerbetinden bir yudum almış, gözlerini sonsuzluğa yummuşlardı.
Aileler kızgın veyahut öfkeli değillerdi. Kral tacını indirip bayrak önünde halkının karşısında eğildiğinde halk bunu kabul etmeyerek onaylamayan sesler çıkartmıştı. Kralın yüzüne bizzat bağırmıştı bir anne. "Eğilme!" demişti. "Eğilme de düşmanların acını anlamasın!" Ağlamaları arasında sözlerini bağırmaktan esirgememişti.
Ölen askerler için bir anıt dikilmiş, tören düzenlenmiş, aileleri için başsağlığı söylenilmişti. Ayrı olarak ise şehit düşenlerin armalarını, kıyafetlerini ve aletlerini bizzat Prens Jungkook ve komutan Yoongi teslim etmişti.
Destek ekip gittiğinde ise ölen tüm askerleri özenle toparlamışlar tabutlarına yerleştirmişlerdi. Ülkeye geldiklerinde ise hepsi teker teker yıkanıp kopan uzuvları dikilerek tek parça haline, savaş başlamadan önce nasıllarsa aynı şekilde tekrar yeni tabutlara koyulmuşlardı. Ayrı bir mezarlıkta ise defnedilmişlerdi.
Bunca şeye rağmen aileler 'en azından..' diyordu, 'en azından bir dua okuyabileceğimiz mezarları var'. Defnedilmeden önce isteyen aileler son kez evlatlarını öpüp koklamışlar sonsuz yolculuklarına uğurlamışlardı.
Üç hafta geçmesine rağmen hala acısı taze olanlar törenden itibaren sessizce evlerine dağılmıştı. Ülkelerine tekrar döneli üç gün oluyordu. Tam olarak bugünü anma günü olarak ilan etmişlerdi.
Herkes dağıldıktan sonra askerler eğitim alanına uygun bir şekilde ilerliyorlardı. En önde elinde bayrağını tutan Jungkook'a baktı Yoongi. Çökmüş bir haldeydi.
"Gelmiyor musun?" Buruk sesi alfaya ulaştığında kararmış gözlerini yüzüne bir iki saniye çıkartmıştı sadece.
Ona sesli bir yanıt bile vermeden başını olumsuz anlamda sallayarak askerlerden farklı yöne ilerlemeye başlamıştı.
En büyük düşmanını yenmenin sevincini yaşayamıyordu bir türlü. Youbin ölmüş, hayatta en çok istediği şeylerden birisi gerçekleşmişti ancak bu istek ona fazlasına mal olmuştu.
Biraz zayıflamıştı alfa. Yediği yemeklerin tadı eşi olmadan çıkmıyordu. Güçten düşmüştü. Yaptığı antrenmanları yanına koşarak gelen eşi olmadığı için sevmiyordu. Sızıp kalmadığı sürece uyuyamıyordu. Kolları arasına göğsüne bastırdığı eşi olmadığı için uyku tutmuyordu. Günlerdir yüzü asık, omuzları düşmüş bir şekilde işi olmadığında dışarı da çıkmıyordu. Zira yüzünü güldüren, geniş omuzlarını seven omegası da haftalardır bir yatakta yatıyor sadece nefes alıyordu.
Sonunda kapısının önüne geldiği odaya baktı. İçeri girmeye cesaret edemiyordu. Hala omeganın şen şakrak dolu olan kokusunu kapıyı açtığında hissetmek istemiyordu. Tekrar yıkılırdı. Tekrar çökerdi.
Ancak yapmak zorundaydı.
Şifacı ona Jimin için eşyalarını getirmesini istemişti.
Derin bir nefes alarak kapıyı açtı. İçerisi hala aynıydı. Kimse dokunmamıştı. En son eşiyle birlikte çıktığı bu odadan içeri tek başına girmek yüreğini yakıyordu. Kapıyı tekrar hızla kapatırken en son Jimin'in saten pijamalarını görmüştü yataklarının üzerinde. Dağınıklığı sevmezdi odasında ancak sadece gülümsedi. Yüzündeki buruk gülümseme biraz daha büyüdü. Derin bir nefes çekerken gözleri dolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spoiled Prince ❦ Jikook
Fanfiction[fluff] Park jimin zor birisiydi. Duygularını belli etmez, her zaman istediğini yapan oldukça inatçı bir kurttu. Jeon jungkook'un zorluğu ise Park jimin adında gönlüne girmeye çalıştığı omegaydı. !!+18 kısımlar mevcuttur!! Başlama tarihi; 20.05.202...