11.Bölüm

876 469 80
                                    

Uyumadan önce dosyayı birkaç kez okumuş ve kendime notlar çıkarmıştım. Öncelikle katil zanlısının annesi ile görüşmeliydim. Daha sonra kurbanı tanıyan kişilerle. Hatta fırsatını bulursam meslek etiğine ters düşse de katil zanlısının oğlunu, annesi olmadan sıkıştırmak istiyordum.

Günüm güzel başlamıştı aslında. Seminer verdiğim grup tam katılım sağlamıştı. Giray'la birlikte tostlarımızı yiyerek küçük kahvaltımızı yapmış öğle arasında sivil polis aracına atladığım gibi soluğu Aycan'ın yanında almıştım. Ama bakıcının evine girer girmez bir duman dalgası ile karşılaştım. Bebeğimin bakıldığı oturma odasının üzerinde sigara dumanı asılı kalmıştı.

"Bebeğin yanında sigara mı içtiniz?"

"Ben içmiyorum zaten. Misafirim vardı. O içti."

"Neden uyarmadınız?" dedim ve gidip camı açmaya yeltendim.

"Açma camı," diye bağırdı. "Doğalgaz yakıyorum hâlâ. Şimdi evi soğutamam."

Ağlamak üzereydim ama dişlerimi sıktım ve yutkundum.

"İki aylık bebek, sigara dumanının altında mı uyusun?"

"Beğenmiyorsan alırsın," dedi ve başka bir odaya doğru gitti.

Kızmak istiyordum ama kızamadım. Bağırmak istiyordum ama bağıramadım. Bebeğimi alıp buralardan gitmek istedim ama yapamadım. Aycan'ı kucağıma aldım ve emzirirken ağlamaya başladım. Mecburdum. Bebeğime kendim bakmak isterdim ama çalışmaya ve bir bakıcı tutmaya mecburdum. Şu an yeni bakıcı arayamazdım ve en uygunu bu kadındı. Yine de ilanları tarayacaktım.

Asiliğimi belli edercesine kalkıp camı açtım ve havalanmasını sağladım. Ama Aycan'a veda etmek bana çok ağır gelmişti. Onu almak, kendime saklamak ve yanımdan bir an olsun ayırmak istemiyordum. Birkaç sokak ilerlemiştim ki hıçkırmaya başladım. Ben bunları hesaba katmamıştım. Mutlu, mesut birlikte yaşarız ve tüm zorlukları hallederim sanmıştım. Ama şimdi bebeğimi bir yabancıya bırakmak zorundaydım. Küçücük ciğerleriyle zehirli hava solumuştu. Sonra daha kötüsünü düşünmeye başladım. Belki bebeğime kötü bakıyordu. Mamasını vermiyor, uyutmuyor, bezini almıyordu. Aman Allah'ım belki de misafirlerine kızımı gösteriyordu.

Emniyetin kapalı otoparkına aracı park ettim ve başımı direksiyona dayayarak ağladım. Kimsesizliğime, çaresizliğime bir kez daha içerledim. Bebeğime annem, ablam hatta anneannem bile bakabilirdi. Ama onlar beni yok saymıştı. Benden, bizden, neler yaşadığımdan haberleri yoktu.

Emniyet sınırları içinde bunları düşünmek ve ağlamak çok riskliydi. Sakinleştikten sonra yukarıya çıkacak ve gözlerimin kızarıklığı geçene kadar Giray'dan saklanmak zorunda kalacaktım. Ama aracın penceresinin tıklatılması ile yerimden sıçradım. Sulu ve kızarık gözlerle Anadolu'ya doğru baktım. Gülen yüzü benim halimi görmesi ile birlikte soldu. Önce hiçbir şey olmamış gibi gitmeye çalıştı. Sonra pişman olmuşçasına geri döndü ve camın önüne tekrar geldi. Gözyaşlarımı sildim ve kapıyı araladım.

"Anadolu, Giray'a söylemezsen sevinirim."

"Söylemem," dedi çok net bir ifadeyle. "Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?"

Ve ben tekrar ağlamaya başladım. Beni kolumdan nazik bir şekilde tuttu ve sanki kendi başıma yürüyemiyormuşum gibi arabanın etrafında dolandırıp yolcu koltuğuna oturttu. Kendisi direksiyona geçip sürmeye başladı. Nereye gittiğimizi sormadım. Sakinleşmeye ihtiyacım vardı ve o, bunu anlamıştı.

Emniyetten dört-beş sokak ileride durdu. Butik bir kafeye gözlerim kızarık bir şekilde girdim. Anadolu, iki çay istediğini belli eden bir işaret yaptı. Bıkkın bir ifadeyle yüzüne baktım ve sonra bakışlarımı kaçırdım.

Hayata Dönüş #Aşk-ı Polisiye V#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin