Aycan'ı uyuturken Ilgaz'la uzun uzun sohbet ettik. Eski arkadaşlarını özlüyordu. Muğla'ya, okuluna adapte olmakta zorlanıyordu. İtiraf etmek ona ağır gelse de babasını da özlüyordu. Mahkeme, babaya hafta sonları için görüş izni vermişti ama babası şimdiye kadar hiç gelip görüşmemişti. Arada telefonda konuşmuşlardı. Bu, babasına yetmişti. Ilgaz'a ise yetmemişti. Üstelik kardeşi Ilgın da onu deli ediyordu. Sürekli peşinden gelmek zorunda mıydı? Bir rahat vermiyordu. Ve okulda bir çocuk vardı. Ona bakıp gülümsüyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
Kendi söküğünü dikemeyen ilişki uzmanı olarak ona tavsiyelerde bulundum. Erkeklerin geç olgunlaşan yaratıklar olduğunu söyleyip beklemesini istedim. Daha çok erkendi. Dikkatini derslerine verebilirdi. Bir hobi edinebilir, spor, sanat, müziğe yönelebilirdi. Zamanı gelince ben ona destek olacaktım. Benden bir şey saklamasına, hatalar yapmasına gerek yoktu. Ne olursa olsun kollarım ona her zaman açıktı. Bunu bilmesini istedim.
Sonra beni sordu. On bir yaşındaki yeğenimin aşk hayatı hareketlenmeye başlamıştı. Peki ya benimki? "Hani bir komiser vardı ya? Esmer, yakışıklı olan," dedi. O ne yapıyordu? Aycan'ın saçındaki tokayı söktüm ve alnına öpücük kondurdum. İyiydik. Sevgiliydik. Mutluyduk.
Cumartesi günü Atatürk Kent Ormanı'na pikniğe gittik. Üstümde siyah atletim ve önü açık flanel gömleğim, altımda ise kapri siyah taytım vardı. Giray ise piknik için bile olsa şıklığından taviz vermemiş sadece sportif giyinmişti.
Giray ve Anadolu, Başakşehir'de pusuya yatmış ve benim için fotoğraflar çekmişlerdi. Allahtan adam eve erken gelmişti ama bir süre daha beklemelerine rağmen çıkmayacağını anlayınca evlerine dönmüşlerdi. Sabah'ın erken saatinden tekrar pusuya yatmış ve çok geçmeden net görüntüler elde etmişlerdi.
"Ver de fotoğraflara bakayım."
"Olmaz. Şimdi piknikteyiz. İş ile aşkı birbirine karıştırma."
"Bir şeye bakıp sana geri vereceğim. Merak etme."
Giray, gönülsüzce telefonunu uzattı. Tüm görüntüleri her noktadan yakınlaştırıp baktım. Anlayamıyordum. Daha net kanıtlara ihtiyacım vardı.
"Olayı çözdün değil mi?"
"Hayır. Sadece iki teorim var. Hangisinin çıkacağını zaman gösterecek."
"Asaf Amir'e bahsedecek misin?"
"Elimde hiçbir kanıt yok."
"Neyse, işi burada noktalıyoruz. Sadece temiz hava, sen ve ben."
Giray, pötikareli sofra örtümüzün üstüne aldıklarını koyuyordu. Simit, kıymalı börek, üç çeşit peynir, iki çeşit zeytin, salatalık, domates, sabahın köründe McDonalds'tan alınmış patates kızartması ve çilek.
Elime aldım ve kokladım. "Çilek çıkmış mı? Canım çok çekiyordu."
"İsteseydin bir şekilde bulurdum Canfeza."
Hamileliğim boyunca canım o kadar çok şey istemişti ki. Ve bunlar genelde yöresel yiyeceklerdi. Gidip Amerika marketlerinde bulabileceğim şeyler değildi. İçli köfte, lahmacun, deniz börülcesi, kebap gibi.
Ahşap bir bankın üzerinde yan yana pikniğimizi yaparken fotoğraf bile çekildik. Giray öz çekim için en uygun pozisyonu ararken onun yanağına öpücük kondurmamla birlikte flaş patladı. Belki en güzel, en doğal, en mutlu hâlimizle bu bizim ilk fotoğrafımızdı.
"Bu fotoğraftan ben de istiyorum. Çıkartır mısın?"
"Sana akıllı telefon alalım Canfeza. Böylece fotoğraf çıkartma derdin olmaz. İstediğin zaman bakabilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayata Dönüş #Aşk-ı Polisiye V#
Mystery / ThrillerSERİ TAMAMLANDI. Hiçbir şey ortada apaçık duran gerçek kadar yanıltıcı değildir. İmkânsız olamayacak kadar gerçek, mümkün olabilecek kadar olası bir cinayeti çözmeye hazır mısınız?