Aycan'a babasının kayıp olduğunu anlatmadım ama endişeli olduğumu söyledim. Bana "Uuuu" diyerek cevap verdi. Etrafa gülücükler atıyor benimle oynamak istiyordu. Ce-e oynamalıydık. Belki de gıdıklamaca. Bunları çok seviyordu. Hangisini istiyordu bilmiyorum ama ben onu uyutmayı seçtim. Gözlerim dolu dolu küçük otel odamda volta atıyordum. İlk gözyaşım kaybolmalarının üstünden 12 saat geçince aktı. Beynimin derinliklerinde bulunan bir nöron hücresi "Her ihtimale kendini hazırla," diyordu. Ona karşı çıktım. Şu hücre yiyiciler, makrofajlar neredeydi? Gidip o hücremi yok etsinler istedim. Çünkü Giray'la küs ayrılmıştık. Daha ona kek yapacaktım. Bir kızımız olduğunu söyleyecektim.
Bilgisayarımı açtım ve ünlü olan restoran sahibinin tüm magazin haberlerini okudum. Sabaha karşı zihnimde küçük bir plan oluşmuştu bile. Zayıf bir ihtimaldi ama her yolu denemek zorundaydım. Onu gerçekleştirme adına erken bir saatte polisevinden ayrıldım.
Aycan'ı arka koltuğun ayak bölmesine yatırdım. Bir pusetimiz olmadığı için en güvenli seçenek bu gibi gelmişti. Yavaş yavaş sürerek bakıcımıza ulaştım ve sonra planımı devreye sokmak için Giray'ın evine gittim. Eski elbiselerimi kurcaladım ve ip askılı, çiçekli bir yaz elbisesini giyinip makyaj yaparak evden çıktım. Bir komando gibi göreve hazırdım.
Restoran sahibinin kardeşi neredeyse her fotoğrafta yanındaydı. Magazin sayfaları onları ayrılmaz ikili olarak adlandırıyordu. Ama baskın ağabeyin yanında o biraz pasif kalıyordu. Nişantaşı'nda yeni açtıkları restoranın işletmesi tamamen ona aitti.
Restorana gittim. Temizlik yapan bir iki çalışan dışında kimse yoktu. Patronları ile görüşmek istediğimi söyledim. Onu arayamazlardı. Beklemem gerekiyordu. Önüme bir çay koydular ve ben beklemeye başladım. Gözümü kapıya dikmiştim ve çayıma hiç dokunmamıştım. Bir saatin sonunda hâlime acıyıp haber verdiklerini düşünüyorum çünkü adam girer girmez "Nerede?" diye sordu. Ayağa kalkıp kendimi meydana sürdüm. Yüzüme ağlamaklı ve biraz salak bir ifade verdim. Adam bana doğru geldi ve "Sizi tanıyor muyum?" dedi.
"Hayır Altuğ Bey. Ben abinizin sevgilisiyim ve kendisine ulaşamadığım için buraya geldim."
"Seni tanımıyorum."
Çapkın bir ağabeyin bence tanımadığın çok fazla kız arkadaşı olmuştur.
"Şeyy ben de sizi tanımıyorum ama dün abinizle buluşacaktık. Bana adres atacağını söyledi ama sonra telefonunu kapattı. Dünden beri ondan haber bekliyorum."
"O size ulaşır merak etmeyin. Kafası yoğun bugünlerde."
"Arasanız ve iki dakika konuşsam olmaz mı?"
"Kendisi telefon çekmeyen bir yerde ve kafasını dinliyor. Gelince arar."
Adam, benden kurtulmak için yana kaydı ama onu manipüle eder gibi önüne kıvrıldım.
"Bugün ulaşmam lazım. Hamileyim," dedim.
Daha da acınacak hale gelmek için ellerimi kasıklarımda birleştirdim.
"Lütfen. Bugün kürtaj randevum var ve abinizle konuşup en azından bebeği isteyip istemediğini sormam gerekiyor."
Adam düşünüyordu. Küçük bir itme hareketine ihtiyacı vardı ve bende onun bu ihtiyacını karşıladım. Ağlamaya başladım. Hem ağlıyor hem konuşuyordum.
"Bu bebeği isteyeceğini düşünüyorum çünkü bana bir varisim olsun demişti. Ama eğer tek başıma büyüteceksem istemiyorum. Aldırırım daha iyi."
"Buraya yakın bile değil. Neredeyse İstanbul'un çıkışında."
"Olsun. Arabam var gider gelirim. Onu göreyim. Gözlerinin içine bakıp fikrini alayım yeter."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayata Dönüş #Aşk-ı Polisiye V#
Mystery / ThrillerSERİ TAMAMLANDI. Hiçbir şey ortada apaçık duran gerçek kadar yanıltıcı değildir. İmkânsız olamayacak kadar gerçek, mümkün olabilecek kadar olası bir cinayeti çözmeye hazır mısınız?