4.Bölüm

862 465 37
                                    

Pansiyonuma geri dönmüş doğum için hazırlanmaya başlamıştım. O zamana kadar Aycan için bir zıbın bile almamıştım. Kendime ve ona bir hastane çantası hazırlamış, uçak bileti almak ve yurda dönmek için doğumu bekliyordum. Ama Aycan, dünyaya gelmek istemiyordu. 40 hafta süren hamileliğimi dolu dolu tamamlamış artık yıllık izinlerim bitmeye başlamış ama bir türlü doğum yapamamıştım. Komiserlik sınavından yüksek puan almam bir işe yaramayacaktı. Çünkü zamanında dönmezsem artık dönebileceğim bir işim olmayacaktı.

Belki gördüğüm rüyayı gerçekleştirmeliydim. Ajan Merlin'le bir sürü çocuğumuz olur ve birlikte yaşamanın bir yolunu bulurduk. Olmaz mıydı? Ama bu durumda hayatım boyunca bir şeyler eksik kalmış gibi hissedecektim. Bu hayata bir kez geliyorum. Gençliğimin en güzel yıllarını yaşıyordum ama hep yanlış kararlar alıyordum. Türkiye'ye dönmek de yanlış bir karar olabilirdi ama içimdeki boşluk belki bir parça kapanabilirdi. En azından bir umudum, bir ihtimalim vardı.

Pansiyondaki sesleri dinledim. Millet okulundan ve işinden gelmeye başlamıştı. Giderayak anıları hatırlamak iyi fikir değildi ama Amerika topraklarında tüm yaşadıklarım bunlardı. Şimdi Aycan'a bir an önce doğması için yalvarıyor ve Türkiye'ye dönmek için gün sayıyordum.

Kaynar suyun altında duşumu aldım ve -yatağa yatmak ve aynı şekilde yataktan kalkmak patlamaya hazır karnım yüzünden bir işkence olsa da- tatlı uykuma adım attım.

Bu kokuyu bir yerden hatırlıyordum ve Giray'ın çıplak sırtımı öpmesi ile kendime geldim. Beni kendi etrafımda döndürdü ve öpmeye başladı. Aynı istek ve arzuyla ona karşılık verdim. Şehvet, midemde kıvrılıyor dışarıya çıkmak için can atıyordu. Giray'ın vücudunun ağırlığı ile ezilmekteydim ama güzel bir histi. Bütünleştiğimizde tıpkı bir yapboz gibi hayatımın kayıp parçası bulunmuş ve olması gerektiği yere gelmiş gibiydi.

Nefes nefese uyandım. Şehvetten gözüm dönmüştü, itiraf etmeye korksam da Giray'ı çok özlemiştim ama şimdi iki sorunum vardı. Ağrıyan belim ve gelen suyum. Bir yanım duvara çentik atan kader mahkûmu gibi artık sürem dolduğu için heyecanlıydı. Bir yanımsa şimdiden beni sarsan sancılardan dolayı endişeli.

Zorlukla yatakta doğruldum. Tuşlu, kullan at telefonumu çıkardım ve Ajan Merlin'i aradım. Yanımda olmak istemişti. Benim için son kez bir şey yapmak istemişti. Ama telefonu telesekretere düşmüştü. Hemen doğuracağımı sanmıyordum o yüzden panik yapmanın anlamı yoktu.

Banyoda kısa bir süre toparlandıktan sonra kendime ve Aycan'a ait olan bavulları aldım ve dışarıya çıktım. Çağırdığım Uber gelmişti. Sonunda yanımda olan biri vardı. Bu kişi taksici olsa da bavulları elimden almış ve bana yardım etmişti.

Güçlü olduğumu sanıyordum ama endişe beni tüketmek üzereydi. Doğurabilecek miyim? Bir bebeğe bakabilecek miyim? Hem annesi hem babası olabilecek miyim? Şimdiye kadar aldığım karardan pişmanlık duymamıştım. Her şeye rağmen güçlüydüm. Kızıma bakabilirdim. Ama her sancı atağı ile birlikte başka bir korku ve pişmanlık beni esir alıyordu.

"Beni babamdan ayırdığın için senden nefret ediyorum anne!"

"Lütfen, benden nefret etme," dedim sesli olarak. Ikınma içgüdümle birlikte koltuğun ucuna doğru kaydım. Doğum koçumla bunun provasını yapmıştık. Şimdi diğer şeyleri düşünmenin zamanı değildi. Sadece bebeğime odaklanmalı ve onu sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmeliydim.

Acil servisten tek başıma giriş yaptım ve doktoruma haber verilmesini istedim. Acıdan dizlerim titriyordu ama bana yardımcı olan hemşireler vardı. Kıyafetlerimi çıkartıp bir hastane önlüğü giydirdiler ve saçlarımı bir bonenin altına sakladılar. Neyse ki Amerika'da herkes kendi hasta odasında doğum yapıyordu. Bir doğumhanenin psikolojik gerilimini kaldırabilecek durumda değildim.

Hayata Dönüş #Aşk-ı Polisiye V#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin