Altı

1K 73 157
                                    

Çocuklarla vakit geçirmeme izin olmadığından beni başka bir mola salonuna almışlardı. Burası diğerinden farksızdı ama içinde hiç kimse olmayınca yabancılaşıyordu.

Henry kapıda belirene kadar hiçbir şey yapmadan oturuyor, duvar kağıtlarının desenlerini inceliyordum. Bugün çok yorulmuştum, Doktor sürekli Korkuluk'a yaptığımı tekrarlamamı istemişti. Henry'nin tembihlediği gibi fazla zorlamamaya özen göstermiştim ama yine de tükenmiştim.

"Nasılsın?" Henry bugün her zamanki beyaz gömleği yerine yeşil giymişti. Saçlarının kusursuz şekillenmiş hali iç geçirmeme sebep oldu. Uzun saçlarım olmasını isterdim.

"İyi. Yoruldum sadece." dedim keyifsiz bir şekilde. Zaten 7'ye gittiği için canım sıkkındı, ardı arkası kesilmeyen antrenmanlar da tuzu biberi oluyordu cidden.

"Biliyor musun," dedi yanıma otururken. "Burada kamera yok."

Kaşlarımı kaldırıp başımla işaret ettim. "Şuradakiler ne peki?"

Henry sandalyemi kolayca çekip yanına yaklaştırdı, şimdi dip dibeydik. Nefes alıp verişlerini yüzümde duyumsarken yutkundum. Çenemi tutup nazikçe köşedeki kameraları gösterdi.

"Bu ikisinin buluştuğu açıları görebiliyor musun?" diye fısıldadı kulağıma. "Eğer oda B yerine A planına göre tasarlanmış olsaydı oda 360 derece görülebilecekti. Şu yandaki kolon," diye işaret etti "2T kamerasının görüş açısını kısıtlıyor ve bu da burayı-"

"Kör nokta yapıyor." diye fısıldadım. Gülümsedi. "Evet ama hala fısıldamak ve arada kameraların açısına girmek zorundayız yoksa dikkat çeker."

Gözlerimi ona diktim. "Burayı bilerek seçtin."

Gülümsemesi daha da genişledi.

"Ama neden?"

"Zamanı gelince sana anlatabilmek için."

"Şimdi anlatsana."

Henry, "Henüz çok erken." dedi fısıldayarak. "Söz veriyorum, zamanı gelince anlatacağım ama önce bana güvenmen gerek."

"Güveniyorum." dedim tereddüt etmeden. Henry kafası karışmış bir halde bana baktı. Ne olursa olsun bu kadar kısa süre önce tanıdığım birine güvenmem ona mantıklı gelmemişti anlaşılan. Tam olarak doğruyu söylememiştim, hala Henry hakkında bazı şüphelerim vardı ama mutlaka Brenner meselesini irdelemem gerekiyordu. Ve benzer güçlerimiz...

"Bana güçlerimi nasıl kullanabileğimi öğret." dedim pat diye.

"Zaten her gün bunun üzerine çalışıyoruz." dedi kaşlarını çatarak.

"Hayır, Brenner'ın aptal oyunlarını tekrarlayıp duruyoruz," dedim aceleyle. "Bana senin izlediğin yol gerek."

"Bu güç sana yalnızca zarar verecek, Dört." dedi Henry huzursuzca. "Sana bu kötülüğü yapamam."

"Her türlü eziyete göz yumuyorsun ama gerçekten işime yarayan bir konuda yardım edemiyorsun, öyle mi?" dedim hırsla. Henry'nin bulutlanan yüzünden bir an kırgın bir ifade geçti. Hem pişman olmuştum hem de haklı olduğumu düşünüyordum. Tamam, emir kulu olabilirdi ama Doktor'un her dediğini yapmıyordu ya. Bu kuralı da esnetip bana kendimi savunmayı öğretebilirdi.

"Anlamıyorsun." diye kestirip attığında onu kolundan kavrayıp kendime doğru çektim. "Anlat o zaman," dedim ısrarla. "Hem bilgi veriyor hem de yarısını saklıyorsun. Bu tavırların sana olan güvenimi kırmaktan başka bir işe yaramıyor."

"Dört," dedi uyarırcasına. "Zamanı gelince-"

"Ne zamanı?" Sesim odada yankılanınca ne kadar bağırdığımı fark edip kısık sesle devam ettim. "Dokuz yıldır buradayım ve sabretmeye tahammülüm kalmadı."

001x004Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin