On Üç

860 64 59
                                    

Ertesi gün Henry çok daha yumuşak davranmaya başlamıştı, sanki hatasını telafi etmeye çalışıyor gibiydi. Joe'ya bile gülümseyerek selam vermişti-tabii onun bakmadığı bir anda göz devirmeyi de ihmal etmemişti.

Joe'nun rehberliğinde beş müşteriye yardım etmeyi başarmıştım. Kekeler gibi olduğum anlarda Joe araya girip konuşmayı devam ettirmişti ki buna minnettardım. Kısa aralar verdiğimizde Henry'e yardım etmeye gitmiş ve paketlerinden ayırdığımız kitapları raflara dizmiştim. Tabii bunlar çok uzun süreler değildi, sıklıkla tezgahın başına dönüyor ve Joe ile vakit geçiriyordum. Öğle yemeğinde ise Joe bizi yakınlardaki bir restorana götürmüştü ve üçümüz sohbet etmiştik. Henry bile Joe'nun kibar tavırları karşısında nefretini gizlemek için çaba göstermeye başlamıştı.

Vardiya bitip evlere dağılmaya karar verdiğimizde, "Bugün ormana gidelim mi?" diye sordu Henry. "Eğer kendini iyi hissediyorsan canlı varlıklar üzerine çalışmayı deneyebiliriz."

Yedi'yi yerden yere savurduğum görüntüler aklıma gelince ürpersem de kabul ettim. Beni bir korkak olarak görmesini istemiyordum.

Ormana doğru yürüdük. Hava tam karanlık olmasa da pusluydu ve bu da yerimizin bulunmasını zorlaştırıyordu. Elbette sis bizim gibi duyuları yerine titreşimleri ve auraları rehber edinenler için bir engel değildi. Düşmemem için kolumdan kavrayan Henry, emin adımlarla ormanın ortalarında bir yerde durdu ve geniş gövdeli bir seyoka ağacının altına oturdu. Hızlıca yanına iliştim.

"Bu güçte uzmanlaşmanın yöntemi kişiden kişiye değişiyor." dedi. "7 ile yaptığın düelloyu düşün. Seni tetikleyen şey neydi?"

Düşündüm. "Korkularımı bana yansıttı." dedim keyifsizce.

"Ne tarz şeyler?"

"Doktor'la yaşadıklarım falan işte. Bir de babam aklıma geliyordu ve beni beceriksizliğim yüzünden terk ettiğini söylüyordu." Parmaklarımla oynadım. Henry'nin onu tebrik ettiği anların beni tetiklediğini söylemek istemiyordum.

"Baban gerçekten öyle mi söylemişti?"

"Hayır." dedim sorarcasına.

Henry heyecanla, "O zaman bu sahte bir anıydı?" dedi.

"Sanırım."

"Brenner ona ikinci gerçeklik yaratmayı öğretmiş!" Başını iki yana salladı. "Bu adam delinin teki."

"O ne demek?" dedim, kafam karışmıştı.

"Şizofreninin kaynağı henüz saptanamasa da dopamin veya glutamat salgılanmasıyla ilgili olduğu düşünülüyor. Eğer beyne aynı anda akımlar uygularsan salgıları kısa bir anlığına da olsa yavaşlatabilir, kurbanına sanrılar gördürebilirsin." Yüzünü ovuşturdu. "Yine de bu oldukça zor, o kız gibi biri için."

"Yedi yıllar önce bizden alınmıştı." dedim tereddütle. "Brenner çocuklardan ikisini öldürmesine izin verdikten sonra gücü giderek tükenmeye başlamıştı. Bir gün onu alıp götürdüler."

Henry düşünceli bir şekilde, "Daha önce kimseyi öldürmediyse iki kişiyi birden defetmesi onu oldukça zorlamıştır." dedi. "Gücün yaş ilerledikçe azalması da genelde görülen bir şey. En iyi ihtimalle çocukluktaki haline biraz yaklaşabilir. " Gözlerini bana çevirdi. "On dokuz yaşında birinin sahip olması gereken güçten binlerce kat daha fazla kuvvetin var."

"Sen de yirmi yedi yaşına göre epey formda gibisin."

Sırıttı. "Çip güçleri kontrol altında tutmaya yarıyordu, bunu da onları dondurarak yapıyordu o yüzden bir şey kaybetmemem tesadüf değil."

001x004Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin