Yirmi

668 50 87
                                    

Yolda biraz ilerlemiştik ki kar fırtınası başladı. Apar topar rastladığımız küçük bir kulübeye girdik. Göz gözü görmüyordu ama ateş yakmamız şarttı, Henry de ben de ateş oluşturamayacak kadar bitik haldeydik o yüzden Joe odun toplamaya gitmişti. Neyse ki bulduğumuz ev eşyalıydı ve bir şöminesi vardı. Uzun zamandır dokunulmamış gibi duruyordu ama biz yine de tetikteydik. 

Joe elinde odunlarla çıkageldiğinde soğuktan donmak üzereydik. 

"Kahramanınız geldi," dedi titreyerek. Göz kapakları dahi kar taneleriyle dolmuştu. Odunları fırlatırcasına şömineye atıp Robin'den aldığı çakmakla tutuşturdu. Hep birlikte şöminenin yanına bir kedi gibi kıvrılmış, ısınmaya çalışıyorduk. 

Joe'nun üzerinden akan sular parkeye sızarken bir anda hatırlamış gibi gözlerini açtı. "Az kalsın unutuyordum!" dedi hayıflanarak cebine elini atarak. 

Üç adet sarı, ezilmiş ve ıslak çiçek çıkarınca sırıttım. Joe, iki büklüm halde reverans yapmaya çalışarak çiçekleri sırayla bana, Robin'e ve Henry'e verdi. 

Henry ne diyeceğini bilemeyecek kadar şaşkın bir halde Joe'ya baktı. "Bu ne?" 

"Jest." 

"Bana mı?" Henry'nin sesi o kadar garip çıkmıştı ki Robin bile güldü. 

"Abi, teşekkür et geç işte!" dedi Joe bozularak. "Size de iyilik yaramıyor." 

Henry yüzünü buruşturdu. "Teşekkürler." 

"Düşünmen yeter," dedim dalga geçerek. Joe, Robin'in çiçeğini alevlerin içine yolladığını görünce sinirle odanın öbür köşesine geçip oturdu. "Nankörler." diye söyleniyordu. 

"Tamam Joe, özür dileriz," dedim şöminenin yanından seslenerek. "Donacaksın orada, buraya gel." 

"Sizin gibilerle yan yana durmaktansa donmayı yeğlerim." 

Robin gözlerini devirdi. "Salak." 

Henry başını yana eğip ona baktı. Joe ıslak bir köpek yavrusu gibi duruyordu.Hafifçe ona doğru sıcak akımlar yolladığını hissettim. 

"Burası gayet sıcak ayrıca," diye seslendi Joe. 

Kaşlarımı kaldırıp sorarcasına Henry'e baktım. 

"Ne, ben jest yapamaz mıyım?" dedi suç üstü yakalanmış gibi. 

*

Gök gürültüsü camları titretiyordu. Joe inadını bırakıp yanımıza gelmiş, Robin'in oturduğu koltuğa ilişmişti. Doğa olayları beni korkutmuyordu, bana kalırsa asıl korkulması gereken insanoğluydu.

Camdan süzülen kar tanelerini izlerken Robin hayalet hikayeleri anlatıyordu. 

"Ve o da Kocaayak'ın yeni kurbanı oldu." diye tamamladı Robin ciddi bir ses tonuyla. Joe'nun gözler irileşmişti. 

"Kocaayak gerçek değil," dedi kucağına aldığı yastığa daha sıkı sarılırken. 

"Sen onu bir de iki kolunu da kaybetmiş arkadaşıma söyle," dedi Robin. 

"İkisini de mi?" diye fısıldadı Joe dehşetle. "Bari bir tanesi kalsaydı." Elini koluna koyup sızlandı. 

"Robin şaka yapıyor," dedim rahatlatmak istercesine. 

"Hayır, kesinlikle yapmıyorum. Her an kapıdan içeri girebilir." dedi Robin yarattığı etkiden memnun. 

Birden kapı zorlanarak sarsılınca çığlık attım. Joe Robin'in arkasına sığınarak"KOCAAYAK!" diye bağırdı. "İMDAT!" Robin'in de gözleri pörtlemiş, Joe'ya sarılmıştı. 

001x004Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin