Yedi

979 76 97
                                    

"Bileğini uzat." dedim kesin bir sesle. "Buradan sensiz ayrılmıyorum." 

Henry inanmaz bir ifadeyle bana baktı. "Dört-" 

"Vakit kaybediyoruz," dedim bileklerine uzanarak. İki eline birden uzanıp kavradım. İçimde tuhaf bir huzur vardı.  

"Acıyacak." dedim durum bildirir gibi. Henry delirdiğimi düşünüyormuş gibi bakmaya devam etse de karşı koymadı. 

Kapının ardından gelen uğultular önemini kaybetmişti bir an. Dünyada sadece ikimiz varmışçasına, küçücük bir temizlik odasında el ele tutuşuyorduk. Normal insanlar gibi. 

Biraz sonra boğazından bir metal çıkartacak olmam gerçeği dışında tabii. 

Sıcak ellerine odaklanarak gözlerimi kapadım. Cansız bir cismi hareket ettirmek benim için zor değildi. Cihazın yavaşça Henry'nin damarlarından geçerek boynuna kadar yükseldiğini hissettim. Ellerimi daha sıkı tutmaya başladığında gerçekten canını yandığını fark ettim. Bu bir an dikkatimi dağıtsa da sürekli içimden Henry'nin ölebileceği gerçeğini hatırlatıp sakinleştim. Hata yapmaya hakkım yoktu. 

Henry'nin şah damarının atışının güçlendiğini hissedebiliyordum. Cihaz adeta patlayacak kadar ısınmıştı. 

"Ağzını aç." 

Ellerimi boynuna yerleştirip metali hissettim. Parmaklarımla narin boynundaki cihazı hafifçe yönlendirmeye çalışarak damarlarından sıyrılmasını sağladım. 

Henry bir anda öksürmeye başladı. Ellerimi boynundan ayırmadan son bir kez metali itelememle Henry'nin cihazı tükürmesi bir oldu. İkimiz de odanın parkeleri üzerinde parlayan gümüşi metale gözlerimizi diktik. 

"İyi misin?" dedim adrenalin damarlarımda kaynarken. Henry gözlerini açıp kapadı. 

"DÖRT!" 

Dışarıdan gelen çığlıklar titrememe sebep oldu. "Henry, bu Brenner," dedim korkuyla. "Gitmemiz gerekiyor." 

Henry boynundaki ellerimi çekti. 

"Sakin ol." 

"Acele etmemiz gerektiğini söyleyen sendin!" dedim telaşla. "Hadi, şu havalandırmadan-" 

"Gerek yok." Buz gibi bakışlarını bana dikmişti. "Artık saklanmayacağız." 

Odanın kapısı açıldı. 

"BURADALAR!" 

Üç adet güvenlik ellerinde elektrikli silahlarıyla bize doğru yaklaşıyordu. "Yakalayın!" Brenner'in sesiydi bu, oldukça yakından geliyordu.

Burada ölmeye niyetim yoktu. Kanımın son damlasına kadar savaşacaktım. 

Düello pozisyonuna girmeye hazırlanırken Henry beni sertçe geriye iteleyince sendeledim. "Kıpırdama." 

 Henry'nin başını yana eğmesiyle üç güvenlik birden yere serildi. 

Nutkum tutulmuş halde gözlerimi kanlı vücutlarına çevirdim. Hepsi birden mi ölmüştü? Henry elimi sertçe tutup kendinden emin adımlarla ilerlemeye başladı. Şaşkınlıktan ağzımı bile açamayacak haldeydim. 

Koridorda ilerlerken köşeden bazen güvenlikler geliyor ancak en fazla bir saniye dayanabiliyorlardı. Hayatımda bu kadar güçlü bir şekilde akım kullanan birisini görmemiştim. Yedi'yi güçlü sanıyordum ama bu... Bu bambaşka bir şeydi. 

"HENRY!" Brenner bir anda karşımızda belirmişti. "Henry, ne-" 

"Yaşlı bunak," diye tısladı Henry. "Hak ettiğin her şeyi yaşayacaksın." Sesi gök gürültüsü gibiydi.

"Dört," diye fısıldadı Doktor gözlerine inanamıyormuş gibi. Her şeyi anlamış gibi bir hali vardı. "Henry, lütfen-" 

"Kes sesini." 

Bir baş hareketiyle Brenner yere serildi. 

Korkudan gözlerim doldu. Yanımdaki adamı hiç tanımadığım hissine kapıldım. Beni de böyle basitçe, eforsuz bir akımla yere mi serecekti?

Lambaları yanıp sönen koridorda yalınayak bir şekilde yürüyorduk. Henry yanından geçtiği tüm kapıları, camları kırıyor; geçtiği yerden enkaz yaratıyordu. On beş dakika önce kaçtığımız odanın önüne geldiğimizde Yedi'yi yere serilmiş halde bulduk. Henry ona da bir akım yolladı, öldüğünden emin olmak ister gibi bir hali vardı. 

Karşımıza çıkan her güvenlik ve asistan Henry'nin gazabından nasibini alıyordu. Artık hiçbir yerden ses gelmiyordu. Merdivenlerden sorunsuzca çıktık ve demir bir kapının önüne geldik. Bu, yasaklı odanın kapısıydı; Brenner'ın uğruna 15 ile 16'yı ölüme terk ettiği kapı. 

Henry durup başını bana çevirince elimi kurtarıp havaya kaldırdım. 

"Henry, lütfen, ben hiçbir şey yapmadım," dedim titreyerek.

Henry bir an afallasa da hemen kendini toparlayıp "Kendinde değilsin," dedi emin bir ses tonuyla. "Merak etme, güvendeyiz." 

Bacaklarımdan yakalayıp beni kucağına aldı ve kafamı omzuna yerleştirdi. Daha da çok ağlamaya başladım. Çocuklara ne olacaktı?

Kendi kurtuluşum için kardeşlerimi feda etmiştim. 

Onlardan neredeyse bir ölüm makinesi haline gelen Henry'e bahsetmenin hiçbir anlamı yoktu. Durup dururken aklına getirirsem onları da öldürmeye çalışabilir gibi geliyordu. 

Kapıyı tek eliyle kırmasıyla yüzüme bir esintinin çarpması bir oldu. Gözlerimi açtım. 

Dışarıdaydık. 

001x004Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin