Antrenmanlar fena değildi, en azından kimse yaralanmamıştı. Çocuklardan çok daha güçlü olduğum kesindi ama onlarla dövüşmekten nefret ediyordum. Yaşım arttıkça çocuklara zarar vermemek için kasıtlı olarak gücümü kısıtladığımı fark eden Doktor beni ikili dövüşmelerden azat etmişti. Bu kararından memnun olsam da verdiği diğer görevler çok daha yorucuydu. Herhangi büyüklükte bir cismi hareket ettirmek benim için oldukça kolaydı ama artık cansız varlıkları hareket ettirmek Doktor'u tatmin etmiyor, canlı varlıklar üzerinde çalışmamı istiyordu. Hedef, canlı varlığın zihnine girerek onun hareketlerini kontrol edebilmekti.
Henüz sadece fareler ile çalışmıştım ve çok başarılı olduğum söylenemezdi. Sık sık başıma gelen şey, kendi zihnimden karşı tarafa sızmaya çalışırken gücümün kontrolümden çıkması ve karşı tarafı alevler içinde bırakmamdı.
Yalnızca bir keresinde ölü bir fare üzerinde çalışırken çok garip bir şey olmuştu. Birkaç saniye boyunca fareyi hareket ettirmiştim ve yanı başımda bulunan Doktor deliye dönmüştü. Gözlerinin yırtıcı bir hayvan edasıyla parladığı ve burun deliklerinin genişlediği o yüz ifadesini iki yıldır aklımdan çıkaramıyordum.
O günden beri her seferinde bunu denememi istiyordu. Fareyle bir bütün olup onu beş altı saniyeliğine hayata döndürmeyi başarmıştım ve bu gerçekten büyük bir şeydi ama nasıl yaptığımı bilmiyordum ve tekrarlayamıyordum. Keşke bunu yapmasaydım diye her gün içimden söyleniyordum çünkü belli ki Doktor bu işi çözene kadar asla pes etmeyecekti.
Bugün de her zaman olduğu gibi ölü fareye hiçbir şey yapamamış, canlı fare üzerinde ise 0.5 saniyelik bir kontrol sağlayabilmiş ve ardından yakmıştım. Rekorum 1.2 saniyeydi ama bu da iki yıl önceydi. Son altı aydır 0.7'den ileri gidememiştim.
Düşünceleri kafamdan uzaklaştırmaya çalışarak mola odasına oturdum ve saate baktım. Genelde benim işim çocuklardan on beş dakika daha erken biterdi. Bugün zihinsel olarak çok yorulduğumu fark ettiği için Doktor daha da erken bırakmıştı ve biri gelene kadar yarım saatim vardı. Boş odanın ortasındaki sandalyeye oturup başımı masaya yasladım ve uyuklamaya başladım.
"Sekiz saat genç bir zihin için oldukça yeterli."
İrkilerek doğrulduğumda girişte belirmiş olan Henry'i gördüm. Beklediğimden daha tok bir sesi vardı ve vücuduna ait değil gibiydi. Cevap veremeyecek kadar şaşkındım. Büyük adımlarla yaklaştı ve tepemde dikildi.
Oturduğum için aramızdaki boy farkı daha da fazla olmuştu ve bu ona tehditkar bir hava katıyordu.
"Raporlarını inceledim, beklenmedik başarıların olmuş." Delici bakışları kaçamayacağım kadar yakındaydı. "Ne yazık ki bir daha tekrarlanmamış." Bir an duraksadı. "Amacımız seni daha yoğun bir programdan geçirerek başarını daimi kılmak olacak."
"Beni mi?" dedim kaşlarımı çatarak. "Tüm çocuklar için görevlendirildiğini sanıyordum."
"Kardeşlerine de yardımcı olacağım ama senin durumun daha özel."
"Onlar kardeşlerim değil."
Henry'nin gözleri bir an şaşkınlıkla parlayıp söndüğünde çok yanlış bir şey yaptığımı anlamıştım ama artık çok geçti.
Dikkatli hareketlerle bir sandalye çekip karşıma oturdu. "Bunu nereden çıkardın?" dedi emredercesine, sesi alçalmıştı. Duymazlıktan geleceğini düşünmüştüm çünkü çocuklar böyle yapardı. Doktor dışında tehdit olduğunu hissettiğim kimse yoktu ve bir an Henry'i de bizden biri gibi görmüştüm.
Pişmanlık hissi dalga dalga hücum etmeye başladı. Ne diye bu adama her şeyin farkında olduğumu belli etmiştim ki? Doktor böyle konuştuğumu öğrenirse beni yıllar önce yaptığı gibi tek başıma odaya kitler ve defalarca elektrik verirdi. O günleri hatırlayınca istemsizce ürperdim.
"Bilmiyorum, öylesine söyledim. Özür dilerim." dedim bakışlarımı yere sabitlerken. "Lütfen Baba'ya söylemeyin." diye fısıldadım. Tabii, Doktor'un asistanından ona ilk günden Doktor'a bilgi vermemesini istemek anca benim yapabileceğim bir aptallıktı! Çenemi tutamadığım için kendime iki kat kızdım.
"Yalandan hazzetmem." Sesi bıçak gibi odayı yarmıştı. Bir anda parmaklarının ucuyla ittirir gibi çenemi kaldırınca gözlerindeki damarları seçebilecek kadar yakınına gelmiştim. Omurgamdan aşağı bir ürperti yayıldı, korktuğumu fark etmişti ama bu onu durdurmamıştı.
"Yalan değil." dedim cılız bir sesle ama bu çok acınası bir hamleydi. O da bunun farkında olacak ki alaycı bir şekilde gülümsedi. "Öyle mi?" dedi kaşlarını kaldırarak. Derhal bu adamdan uzaklaşmalıydım yoksa ceza odasını boylamam an meselesiydi. Her ne kadar zayıf bir ihtimal olsa da belki Doktor'u asistanının beni yanlış anladığına dair ikna edebilirdim.
"Tuvalete gitmem lazım." dedim birden ayağa kalkarak. "Gidebilir miyim?"
Kafasını hafifçe yana yatırırken gülümsemesi yayılmıştı. Rahat bir ifadeyle o da ayağa kalktı.
"Yalnızca beş dakika. Ardından Doktor Brenner'ın verdiği alıştırmaların üstünden geçeceğiz." dedi kısık bir sesle.
Bir an duyduğumu algılayamadım.
Konuşmanın başına ondan baba olarak bahsettiğinden emindim. Şimdiyse tam da benim kuşkulandığım gibi ona doktor olarak hitap etmişti, üstelik daha önce hiç duymadığım bir isimle! Ağzım şaşkınlıktan aralanmış bir halde bakakaldım.
Henry sağ elimi avcunun içine aldı ve beni de yanında sürüklerken odadan çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
001x004
Hayran KurguEleven yerine keşke yaşına uygun biri olsaydı da aşk yaşasalardı diye hiç düşündün mü? Ben düşündüm. Utanmadım bir de yazdım. (Vecna değil 001 üzerinde çalıştım. 004 numara Brenner'ın en kıymet verdiği denek ve hikaye Eleven'ın var olmadığı bir Stra...