Yirmi Bir

580 50 37
                                    

Fırtına devam ediyordu. Jim arada kısa süreliğine avlanmaya gidiyordu, biz de bu sırada Henry ile antrenmanlar yapıyorduk. Her seferinde Joe ile Robin meraklı gözlerini odanın öbür ucundan bize dikiyor, kendi aralarında konuşuyormuş taklidi yapıyorlardı. 

Şimdi de devasa bir odun parçasını un ufak hale getirdiğim için şok olmuşlardı.

"İyiydi bu," diye seslendi Joe. 

Gülümsedim. "Teşekkürler." Robin ise tedirgin duruyordu. 

"Eve," diye kalkıp yanıma yanaştı. "Gwennie Hala'nın Yeri'ne vardığımızda ne yapmayı planlıyorsunuz?"

"Henüz detayları konuşmadık." 

"Peki..." Duraksadı. "Bize ne olacak?" dedi tereddütle.

"Biz de savaşacağız." dedi Joe kendinden emin bir şekilde.

"Hayır." Henry kollarını kavuşturdu. "Alaska'da tanıdıkların yok mu Robin? Kısa süreliğine orada kalırsınız, sonra da kaçarsınız." 

"Annemden sonra taşındık, Alaska'da kimse kalmadı." dedi Robin kuru bir sesle. 

"O zaman belki de burada kalmanız daha doğru olur," dedim gergince. Daha fazla insana zarar veremezdim, her ne kadar dolaylı yoldan da olsa. 

"Buraya kadar saklanmak için mi geldik?" dedi Joe hararetle. "Ayrıca sizin karşısınızda şansları olmadığınızı söylüyorsunuz, o halde bizim de sizinle gelmemizin ne gibi bir sakıncası olabilir?" 

"Ne yani, Rus bölgesine girip tek parça halde çıkabileceğini mi iddia ediyorsun?"

"Siz yanımızda olduğunuz sürece evet." Eliyle büyü yaparmış gibi hareketler yaptı. "Şu kafamın ortadan ikiye yarılmasını engelleyen şeyden yapar, bizi korursunuz." 

"Gücümüzü sizi korumaya da harcarsak tüm potansiyelimizi kullanamayız." Henry kesin bir ifadeyle başını iki yana salladı. "Hedefe iyice yaklaştığımızda ayrılmak zorundayız." 

Robin rahatlamış gibi iç çektiğinde Joe sinirle ona baktı. "Ne?" dedi Robin suç üstü yakalanmış gibi. "Doğa kanunlarına karşı gelen zihinleri var. Sen nasıl yardım etmeyi hayal ediyorsun, duygusal destek vermeyi falan mı?" 

Joe gözlerini devirse de cevap veremedi. "Sadece yardım etmeye çalışıyorum, en azından senin gibi somurtmuyorum." 

"Eğlenecek bir halde miyiz?" dedi Robin sinirle. "Her an baskın yiyeceğiz korkusuyla tanımadığımız bir adamın kulübesinde sıkışıp kaldık ve yarın başımıza ne geleceğinin garantisi yok." 

"Her şeyi en ince detayına kadar düşünmek zorunda değilsin," dedi Joe, o da sinirlenmişti. "Buraya kadar geldik, şimdi onları yüz üstü bırakmış olacağız." 

"Senin aptal şakalarına ihtiyaçları olmadığına eminim." dedi Robin tükürürcesine. 

Joe'nun yüzünden incinmiş bir ifade geçti. "İyi, tamam." dedi hızla dış kapıya yönelirken. "Kimseye yardımım yoksa şimdi ayrılmamın da bir önemi yok." 

Ben ağzımı açamadan kapıyı çarpıp dışarı çıkmıştı bile. Robin kollarını kavuşturdu. "Beş dakikaya sıçan gibi ıslanmış halde geri döner." Tereddütle Henry'e baktığımda onaylarcasına başını salladı.

Beş dakika sonra Joe gelmemişti, yarım saat hatta bir saat sonra bile. 

"Kesin kayboldu," dedim telaşla. "Robin, fularını verir misin?" 

Robin de bir saat önceki kadar kendinden emin değildi artık. Fularını sesini çıkarmadan uzatırken gözleri en az benim kadar endişe doluydu. Fuları sıkıca göz bandı gibi bağladıktan sonra koltuğa uzandım. 

Joe'nun zihnine girip ne yaptığını öğrenecektim. Henry yanı başımda dikiliyordu. 

İnce akım huzmelerini yollarken Joe'nun gülümseyen suratını düşündüm. Ne olur, bir şey olmamış olsun, diye düşündüm acıyla. 

Nihayet Joe'ya ulaştığımda ilk önce o olduğunu anlamadım, yüzü tanınmayacak haldeydi. Tepeden tırnağa ürperdim. O koyu kırmızı sıvıyı tanımamam olanaksızdı. Panik boğazıma doğru yükselirken etrafa baktım. Etrafı inceleyince bir araçta olduğunu fark ettim, arkası kapalı bir kamyonete benziyordu. Joe inledi. Dişlerinin arasından gözüken beyaz bez parçasını fark ettim. Kolları da arkadan kelepçelenircesine bağlanmıştı. 

Dehşetle gözlerimi açtım. "Joe'yu kaçırmışlar," dedim fısıltıyla, gözlerim yanıyordu. Robin ile Henry bir an dondu kaldı. 

"Kim?" dedi Robin rüyadaymış gibi hülyalı bir sesle. 

"Nereye götürüyorlar?" dedi Henry öfkeyle. Cevap veremeyecek kadar sarsıldığımı fark edince hemen gözlerini kapattı ve birkaç dakika sonra, "Laboratuvara gidiyorlar, o Gwennie Hala zımbırtısına." dedi. Elini saçlarından geçirdi ve etrafta volta atmaya başladı. "Joe'yu konuşturana kadar ona işkence yapacaklar." 

"Onu kurtarmamız gerekiyor!" dedim gözyaşları içerisinde. 

Henry akıl sağlığını kaybediyormuşçasına yüzünü sıvazladı. "Tamam, peşinden gidelim," dedi en sonunda. "Robin, sen buradan sonra başının çaresine bakmak zorundasın." dedi ellerini iki yana açarak. 

"Ben de geliyorum." 

Kaşlarımı çattım. "Robin, bu hiç güvenli değil-" 

"Ormanın ortasında, bu soğukta saatlerce yürümek mi güvenli?" dedi Robin tersçe. "Hem..." Sesi hafifçe titredi. "Joe'nun bu halde olmasının sorumlusu benim." 

İtiraz etmeye yeltendiğimde elini kesin bir şekilde kaldırıp konuşmayı reddetti. Hızlıca içeri gidip döndüğünde eline iki gündür Joe ile yonttukları ucu sivri odun parçasını almıştı. Henry ile bakıştık. 

"Ne duruyorsunuz?" diye bağırdı Robin.

Elimiz ayağına dolaşırcasına apar topar evden çıktık, neyse ki Jim gelmeden yolculuğa başlamıştık. Henry de ben de gücümüzü kullanıyor, bu sefer iki katı hızla hedefe yaklaşıyorduk. 

"Henry," diye fısıldadım, kalbime küçük iğneler batıyordu sanki. "Joe'yu kurtarabilecek miyiz?" 

Henry bu sefer her zamanki gibi kendinden emin durmuyordu. "Zamanında yetişirsek." dedi kısaca. 

Midem bulanmaya başladı. 

Göz ucuyla Robin'in eline dalgınca XOX'ler yazdığını gördüm. 

001x004Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin